29 Nisan 2012 Pazar

Ebru Şallı'nın mucize selülit karışımı


Evde hepimiz tarafından hazırlanabilecek bu mucize şurubu herkes evinde yapıp içebilir…

Ünlü manken Ebru Şallı fazla kilolarından ve selülitlerinden kurtulmak isteyenler için bir içecek formülü geliştirdi. Detoks etkisi yapan içecek 5 günde etkisini gösteriyor.Mankenliğin yanında yemekle, platesle ilgilenen ve kitap yazan Ebru Şallı kendisinin keşfettiği ve özellikle selülite çok iyi geldiğini söylediği bir içeceğin formülünü verdi.

5 GÜNDE FARK ETTİ.

Şallı keşfinin sonuçlarının kanıtlandığı bir detoks içeceği olduğunu belirtti. Herkesin evinde yapabileceği bu içeceği her sabah kahvaltıdan yarım saat önce 1 bardak alan birisinin, 5 günde kendisindeki değişimi fark edeceğini söyleyen Şallı, bu konuda hayli iddialı. Ebru Şallı şöyle konuştu: Formülümü yıllardır yemekle, kaloriyle ve neyin zararlı, neyin faydalı olduğunu öğrendiğim için inceleyerek buldum. Bu içecek vücuttaki toksinleri atıp, yağların hızlı bir şekilde yakılmasına yardımcı oluyor. 5 günde farkı gördüm. Selilütli bölgeleri sıkılaştırıyor. Herkes bu içeceği evinde yapabilir.


İŞTE EBRU ŞALLI’NIN KEŞFİ

- 3 Kabak
- 2 Enginar
- 1 Avuç Brokoli
- 1 Avuç Maydanoz
- 1 Orta boy soğan
- Yarım limon suyu

Sebzeleri az suda haşlıyorsunuz.Daha sonra bu suyla birlikte sebzeleri blendırdan geçiriyorsunuz. Üzerine limon suyunu da ekleyip tekrar blendırda karıştırdıktan sonra soğuk veya sıcak olarak içebiliyorsunuz. İçine başka hiçbir şey katmıyorsunuz. Sabahları günde 1 bardak içiyorsunuz.

Sıkılaşmak,Gençleşmek,Sağlıklı Yaşam İçin Kara Üzüm Çekirdeği


Doğal bir ilaç olan Üzüm Çekirdeğinin Faydaları saymakla bitmez.

-Üzüm çekirdeği en güçlü antioksidandır. Bir başka antioksidan olan C vitamininden 20 kat daha güçlüdür. Antioksidan etkisi ile yaşlanma ve kansere karşı koruyucudur.

-Alkol, sigara ve kirli havanın zararlarını azaltır.

-Üzüm çekirdeği damarları korur. Damar sertiğini önler. Kalp krizi riskini azaltır. Kolestrolü düşürür.

-Zayıflamış kan damarlarını kuvvetlendirir. Yüksek tansiyon hastalarında kılcal damarları güçlendirdiği görülmüştür.

-Beyin damarlarını güçlendirerek, beyne giden oksijen miktarını artırır. Bu etkisi ile unutkanlığı azaltıp, konsantrasyonu artırır. Alzheimeri önler.

-Gözlerdeki kılcal damarlarda kan dolaşımını kuvvetlendirir. Gözün saydam tabakasını korur.

-Yaşlanmaya bağlı görme gücünde bozulma meydana gelmesi gibi sorunları engelleyici özelliği vardır. Maküler dejenerasyon ve kataraktan koruması üzüm çekirdeğinin göz sağlığı için önemini gösterir.

-Üzüm çekirdeği özü kan ve lenf dolaşımını düzenler.

-Cildin bağ dokusunda olan kollajeni güçlendirir. Cildin sarkamasını önler. Cildin daha sıkı ve elastik olmasını sağlar. Cilt kırışıklığını azaltır. Hücre yenileyici etkisiyle cildin güzelleşmesini sağlar.

-Histamin salgısını azaltarak alerjiye karşı önleyici etkide bulunması da vardır.

-Basur ve varis gibi toplardamar yetersizliklerinde yararlıdır.

-Sedef ve egzama gibi deri rahatsızlıklarına iyi gelir.

-Dişetinde kanamalarına iyi gelir.

-Romatizmal ağrılara iyi gelir.

-Selülit tedavisinde etkilidir.

-Erkeklerde cinsel isteği artırır.

-Saç büyümesini uyarabilir. Üzüm çekirdeği ile yapılan bir araştırmada saç hücrelerinin arttığı görülmüştür.

Hücre koruyucu etkisinden dolayı kozmetik alanında da oldukça popüler olmuştur. Cilt ve dudak koruyucu ürünler, yüz ve vücut kremleri gibi ürünlerde de kullanılmaktadır.

Üzüm Çekirdeği nasıl kullanılır?

Üzüm çekirdeği kullanımı taze olarak tüketimi dışında birkaç şekilde de alınabilir.

Üzüm çekirdeği tableti : Günlük olarak 100-200 mg üzüm çekirdegi kapsülü tavsiye edilmektedir.

Üzum cekirdegi tozu : 1 tatlı kaşığı üzüm çekirdegi tozu bal ya da yoğurtla karıştırılıp alınabilir. Açıkta satılan öğütülmüş üzüm çekirdeği kullanmaktan kaçınılmalıdır. Havayla temas etmesi üzüm çekirdeği tozunun sterilize özelliğini kaybetmesine neden olabilir.

Kuru üzüm çekirdeği: Günde bir avuç kuru üzüm yenilerek de üzüm çekirdeği alınabilir.

Üzüm çekirdeğinin bu tür kullanımı dışında kozmetik alanında kullanılan şekilleri de vardır. (üzüm çekirdeği kremi, şampuan, sabun gibi.)

Yağ Yakmak İçin Dikkat Etmemiz Gereken 10 Şey

Yağ yakma için Etrafta birçok diyet programı varken insanların neden giderek daha şişman olduğunu hiç merak ettiniz mi? Moda ve tekrarlayıcı diyetlerin işe yaramadığını biliyoruz, peki o zaman ne işe yarıyor? 10 adet yağ yakma ipucunu bir araya getirip aşağıda sundum. Bu ipuçları takip edildiğinde yağ yakma yolunuzdaki işler çok daha kolaylaşacak.

1. Ağırlık kaldırmak
Kaslar metabolizmanızın hızını belirleyici en önemli unsurlardan biridir. Erkeklerin kadınlardan daha hızlı yağ yakmasının sebebi de budur… Erkeklerin kas kütlesi daha fazladır. Eğer kadınlar da daha fazla kas kütlesine sahip olsaydı, onlarda daha hızlı yağ yakabilirlerdi.

Kadınlar büyük kaslara sahip olacaklarını sandıklarından ağırlık kaldırmaktan korkarlar. Kadınların büyük kaslar inşa edecek kadar yüksek hormon seviyeleri yoktur, bununla birlikte kadınlar çılgın diyetlerle, düzensiz beslenme alışkanlıklarıyla ve yaşlanmayla birlikte kas kütlelerinin azalmasına neden olabilirler.

Evet, herkes yaşlandıkça kas kaybediyor, fakat sadece yaşlandıkça kaslarının yok olmasına izin verenler yavaş bir metabolizmaya sahip oluyorlar.

2. Tartılardan kurtulun
Tartılar size vücudunuz hakkında bilmek isteyeceğiniz şeylerden hiç birini göstermez. Tartılar size derinizin altında ne kadar yağ olduğunu, vücudunuzda ne kadar sıvı olduğunu söyleyemez. Bunu yaptığı iddia eden tartılar da yalan söyler, bilimsel bir tahlili yaptırmadan sadece ağırlığınız ölçebilecek bir makine sizin yağ ve sıvı ağırlığınızı uydurmaktan öteye gidemez.

Kemiklerinizin ağırlığı ne kadar ve daha da önemlisi ne kadar kasa sahipsiniz? Bununla birlikte kendinizi tartmak mükemmel bir günü berbat bir güne çevirebilir. Sıkıcı bir ev eşyasının nasıl bir gün geçireceğinizi belirlemesine izin vermeyin. Madem tartılar doğru değil o zaman onlardan kurtulun.

3. Kas vs. Yağ
Kaslar yağların kapladığı alanın yarısı kadar bir alanda yağların 2 katı kadar ağırlığa sahiptirler. Kaslar yağları yakmakla sorumludurlar, yağlara oranla küçüktürler ve asla yağlar gibi çirkin topaklar halinde vücudunuzda asılı durmazlar.

Kaslar sıkı, güçlü ve ince görünürler. Sert ve ağırdırlar. Yağlar ise top top, gevşek ve yumuşaktırlar. Yağlar çok yer kaplarlar, sarkarlar ve hafiftirler.

4. Her zaman kahvaltı yapın
Yapılan araştırmalar kahvaltının metabolizmanın güne başlamasının kontağı olduğunu göstermiştir. Uyurken metabolizma hızı düşerek, yavaşlar. Sabahları vücudu günün geri kalanı için uyarmanın ilk yolu beslenmedir. Ayrıca bu süre içinde lifli besinler tüketin. Lifli besinler sindirim sisteminin daha etkin çalışmasını ve kan şekeri seviyesinin gün boyunca sürekli olmasını sağlar.

5. Kaloriler üzerinde azaltma yapmayın
Besinlerin vücut üzerinde ısıtma etkisi vardır, metabolik hızı yükseltirler. Günlük en az 1200 kalorilik besin tüketin. Bu değerin altına düşmek vücudunuzu açlık moduna sokacaktır ve metabolizmanız aldığınız kalorileri korumak için yavaşlayacaktır. Moda diyetlerden elinizden geldiğince uzak durmaya çalışın.Bu diyetler vücuda giren besleyici gıdaları sınırlar ve bu da sonunda metabolik hızı düşürür. Verdiğiniz kiloları çok daha büyük bir hızla geri alabilirsiniz.

6. Düzenli küçük öğünler yapın
Günde 5 ya da 6 küçük öğün yapın. Böylece vücudunuz yemek bolluğu olduğunu sanacaktır. Metabolizmanızın yavaşlamasını engelleyecek ve kan şekeri seviyesini normal seviyede tutacaktır. Buda fazla yemek yemenizi engelleyecektir. Öğünlerinizi çoğunu günün erken saatlerinde yapmaya çalışın. Böylece aldığınız çoğu kalori vücudunuz uyanık ve hareketliyken yakılacaktır.

7. Kalorileri sayın
Kilo vermeyi devam ettirmenin yolu bir kalori sayacı alıp 1 hafta boyunca günlük kalori alımlarını kaydetmektir. Bir gün için ortalama kalori değerini hesaplayıp aldığınız kalori miktarını 300–500 (daha çok değil) kalori azaltın ve ne olduğunu görün. Günlük kalori alımınızı bu miktarda düşürmek kilo vermeye başlamanızı sağlayacaktır. Daha aşağıya inmeyin, ilerleyişinizi görmek için aynalardan faydalanın.

8. Diyet tekrarı yapmayın
Araştırmalar tekrarlayıcı diyetlerin kilo vermeyi zorlaştırırken kilo alımını kolaylaştırdığını göstermekte. Diyeti bırakıp normal beslenme alışkanlıklarınıza döndüğünüzde aldığınız besinlerin miktarı diyet sırasında düşmüş olan metabolik hızınızın yakabileceğinden daha fazla olacaktır.

Sadece erittiğiniz kiloları geri almakla kalmayıp ekstradan daha fazla kilo alabilirsiniz. Eğer kilo verme hızınızın belirli bir süre sonra yavaşladığını ya da durduğunu fark ederseniz, adımlarınızı biraz hızlandırın ya da rotanıza birkaç tepe ekleyin.

8. Yağların izini kaybetmeyin
Bunu yapmak zor gözükebilir, fakat değil. Neredeyse tüm ambalajlı gıda ürünlerinde her 100gr için yağ indeksini gösteren etiketler var. Size uygun olan miktar ise 10gr ile 5gr arasında bir değer olmalı. Bu yağ oranındaki besinleri satın alıp tüketmek kilo verme hedefinizi korumanızı sağlayacaktır.

10. Yağ hücrelerinin miktarı
Yağlar yağ hücrelerinde depolanır. Ortalama bir insan için tahmini yağ hücresi sayısı 50 milyardır. Obez kişilerde bu sayı 100 milyarı bulabilir. Yağ hücreleri daha sonra harcanmak için kullanılan enerji depolama tanklarına benzer. Araştırmalar obez kişilerin yemek alemi yapmasının bebek yağ hücrelerinin filizlenmesine sebep olabileceğini göstermekte. Böylece toplam yağ hücresi sayısı artmakta.

17 Nisan 2012 Salı

Selülitten Kurtulmak İçin: İbrahim Saraçoğlu – Selülit İçin Lahana Kürü


  • 3-4 tane lahana yağrağını kaynayan yarım litre kadar suyun içerisine atın ve kısık ateşle ağzını kapalı tutarak 15 dakika kadar pişirin.
  • Aç veya tok olarak sabahları 1 su bardağı ve akşam 1 su bardağı için. Toplam 3 gün bunu uygulayın.
  • 3 gün uyguladıktan sonra 3 günlük bir ara verin ve tekrar 3 gün uygulayın. Bu şekilde toplamda 21 gün lahana suyu için ve kürünüzü tamamlayın.
  • Kürü tamaladıktan sonra 21 günlük ara verin ve haftada sadece 1 defa sabah ve akşam birer bardak, selülitleriniz yok olana kadar için.
  • Kürü hazırlarken kesinlikle içerisine herhangi birşey eklemeyin.
  • Kürü hergün taze olarak hazırlayın.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Selülitle Savaşımızda Gizli Silahlar!



Mehmet ÖZ Selülitlerden kurtulmak için neler yapabileceğimizi anlatıyor..

Selülitlerle savaşmanın hiçbir yolu olmadığını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Neredeyse bütün kadınların yüzleştiği bu rahatsız edici güzellik sorunuyla savaşmak için güçlü silahlar bulunuyor. Piyasadaki en çok satan anti-selülit ürünlerinden diyet tüyolarına kadar nelerin işe yarayıp yaramadığıyla ilgili gerçekleri öğrenin. Cildin pürüzlü engebeli çukurlu ve portakal kabuğuna benzer görünüm almasına neden olan selülitlere sahipseniz, yalnız değilsiniz. Yaklaşık olarak 10 kadından 9’unun uyluk, kalça, göbek ve kollarında selülit bulunuyor. Günümüzde kadınlar pahalı kremlerden riskli ameliyatlara kadar çeşitlilik gösteren anti-selülit tedavileri için yılda 12 milyon dolardan daha fazla para harcıyor. Bu kadar çok ürün ve uygulamalar arasından gerçekten işe yarayanları bulmak oldukça zor. Peki selülit tam olarak ne demek? Biriken yağ deri altındaki bağlayıcı dokuyu ittiğinde selülit oluşur. Birçok kadının kabusu olan selülit erkeklerde çok daha az görülür. Çünkü, kadınların cildi daha ince ve gözeneklidir; böylece yağ hücreleri çoğaldığında daha fark edilir halde olurlar. Selüliti tamamen yok eden bir yöntem henüz bilinmiyor ancak selülit görünümünü en aza indirmeye yardımcı yollar var. Bunlardan yararlanıp mayoları giyip plajda güvenle yürüyebilirsiniz.

Selülit ve diyet

Fazla tuz ve şekerden uzak durun

Sağlıklı bir beslenme programı uygulamak selülitlerin azalmasına yardımcı olur. İlk olarak, yağ hücrelerinde depolanan ve büyümelerine neden olan şekeri fazla tüketmemeniz gerekiyor. İkinci sırada ise tuz tüketimini azaltmak geliyor. Çünkü sodyum vücutta sıvı tutulumuna yol açarak daha çok selülite neden oluyor. Günde 6 çay kaşığından fazla şeker tüketmeyin ve 200 mg’dan fazla sodyum içeren yiyeceklerden uzak durun.

Günde 8-10 bardak su için

Su, deri altındaki yağ tabakalarında saklanan ve selülitleri daha görünür hale getiren toksinlerin vücuttan atılmasına yardımcı olur. Su içmek aynı zamanda cildi toparlar ve pürüzsüz görünmesine yardımcı olur.

Kelp

Kelp, (Kürekotu olarak da bilinir. Kelp yani Laminaria gurubu makroalgleri büyük deniz yosunlarıdır) klorofilli yeşil bitkilerde bulunan bir ksantofil bileşiği olan ve vücudun yağ yakmasına yardım eden fukoksantin içerir. Araştırmalara göre, kelp yemek vücut ağırlığında yüzde 5-10 arasında eksilmeye ve böylece selülit görünümünün azalmasına yardımcı olur. Diyetinize kelpi ekleyin. Uygun fiyata kurutulmuş kelp satın alarak çorbanıza veya salatanıza ekleyebilirsiniz. Veya bir vitamin mağazasından 300 mg. kapsül şeklinde alabilirsiniz.

Selülit ve cilt kremleri
Aminofilin krem

Bu yeni selülit kremi aynı zamanda birçok solunabilir astım ilacında kullanılan organik bileşik ‘aminofilin’ içerir. Cilde uygulandığında bu madde yağ hücrelerinin kırılmasına ve böylece yağın daha kolay yakılmasına yardımcı olur. Aminofilin kremden daha çok fayda sağlamak için kolajen oluşumuna yardımcı olan C vitaminini her gün 75 mg. alın. Bir kivi veya bir kase çilek işinizi görecektir. Bu kremi problemli bölgeye her gün uygulayın.

Retinol krem
Retinol, kolajen oluşumunu engelleyen serbest radikalleri azaltmaya yardımcı bir A vitamini türüdür. Retinol, cildin pürüzsüzleşmesine ve selülit görünümünün azalmasına yardımcı olur. 56 gr.’lık şişede 100.000 IU (uluslararası birim) A vitamini olmalı. En iyi sonuç için A,C ve E vitaminlerini içeren yüzde 100 retinol krem kullanın.

Esnek olmayan çamaşırlar
Esnek iç çamaşırları selülitli bölgeye yapışarak görüntüsünü daha da belirginleştirir. Kenarları dikişsiz ve yumuşak kumaştan yapılmış, esnek olmayan iç çamaşırları kullanın. Cilde daha az basınç uygulamış, kan akışını hızlandırmış ve yağın istenmeyen bölgelere ulaşmasını engellemiş olursunuz. Tanga ve diz altına kadar uzanan iç çamaşırlarını tercih edebilirsiniz.

Çok satan selülit giderici ürünlerin arkasındaki gerçekler
Anti-selülit ürünlerinin çoğu kısa süre içinde mucizeler yaratmayı vaat ediyor. Peki bunların kaçı bu mucizeleri gerçekleştiriyor. İşte bilmeniz gerekenler:

Masaj aletleri
Masaj aletleri işe YARIYOR. Nasıl mı? Selülit, deri ve yağ arasındaki bağlayıcı şeritlerin yağı yüzeye çekerek ciltte pürüzlü görünüme neden olmasıdır. Bir sürtünme oluşturarak bu şeritleri geçici olarak gevşetebilir veya yumuşatabilirsiniz. Masaj dolaşımı harekete geçirir ve artan sıvıları boşaltmaya yardımcı olur. Yağ hücreleri yeterince ‘dolu’ olmadıklarında çukurlar da pürüzsüz görünürler. Pille çalışan bir masaj aletini deneyin.

Diüretik bitkisel takviyeler
Diüretik (idrar söktürücü) bitkisel takviyeler işe YARAMIYOR. Sıvı oluşumunu azaltmaya ve yağ hücrelerini kısa bir süreliğine küçültmeye yardımcı olsa da aslında idrarı sistemimizden atarken bu takviyelere gereksiz para harcamış oluyoruz. Ayrıca bu ürünler sindirim sistemimizi ve vücudun başka bölgelerini de olumsuz şekilde etkileyebilir.

Kafeinli krem

Kafeinli kremler işe YARIYOR. Kafein yağ hücrelerini kırarak cildin daha pürüzsüz ve düzgün görünmesine yardımcı olur. Kafein, selülitin olduğu bölgedeki suyu emerek cildi sıkı ve gergin tutar; böylece geçici olarak pürüzsüz bir görünüm sağlar. Bu ürünleri alırken yoğunluğa göre sıralanmış olan içindekiler kısmına bakın. Yüzde 5 kafein içeren bir ürünü tercih edin. Kafeinli kremlerin fiyatları 35-150 TL arasında değişebiliyor.

Sonuç:

Selüliti yok etmek için kalıcı bir çözüm yok ama görünümünü azaltmanın yolları var. Paranızı pahalı ürünler veya tedavilere harcamak yerine önce bu uygun fiyatlı ve etkili silahları deneyin.

Yediklerinizin tadını çıkarın!
Artık yemeklerde kırmızı et yerine kümes hayvanları, kızarmış patates yerine salata, beyaz pirinç yerine esmer pirinç tüketiyorsunuz ve öğünlerinizi daha da sağlıklı hale getirip getiremeyeceğinizi mi merak ediyorsunuz? Evet getirebilirsiniz. En iyi şekilde hazırlamasını öğrendikten sonra öğünlerinizin tadını çıkarmaya başlayabilirsiniz. Bu basit püf noktalarıyla sadece sağlıklı yiyeceklerinizi lezzetlendirmekle kalmayacak aynı zamanda besin değerlerini de artırmış olacaksınız.

Hindi burger
Hindi burgerin sizin için dana etiyle yapılan hamburgerden daha iyi olduğunu biliyorsunuz, peki ya daha da sağlıklı hale getirebileceğinizi biliyor muydunuz? Bir dahaki sefere hindi burgerinizi kapsaisin zengini acı biber veya Tabasco sosla servis edin. Kapsaisin, kırmızı biber, jalapeno biberi ve Tabasco sosunda bulunan acı biberin acı olmasını sağlayan bir madde olup, yağ yakıcı ve iltihaplanmayı azaltıcı özelliği bulunur.

Ispanak

İster pişmiş, ister çiğ halini sevin küçük değişiklikler sayesinde ıspanaklı yemeklerinizi daha sağlıklı hale getirebilirsiniz. Eğer pişmiş halini seviyorsanız şanslısınız: ıspanağı buharda pişirmek fazladan anti-oksidan salınımına neden olur. Tat katmak için doğranmış ve 10 dakika bekletilmiş sarımsağı ekleyebilirsiniz. Bu bekleme süresinde sarımsak, kalp rahatsızlığı riskini azaltmaya yardımcı olan alisin denilen bir kimyasal salgılar. Çiğ ıspanak mükemmel bir K vitamini, kalsiyum ve demir kaynağıdır. Ancak araştırmalara göre bitkisel kaynaklı demir C vitamininin yardımı olmadan vücut tarafından kolayca emilemez. Eğer çiğ ıspanağı tercih ediyorsanız en iyi şekilde faydalanmak için ıspanak salatanızı C vitamini deposu mandalina, portakal, limon soslarıyla hazırlayın.

Esmer pirinç

Müthiş bir magnezyum, demir ve B vitamini kaynağı olan esmer pirinç birçok aile için yemeklerin yanında başlıca garnitür olarak tüketiliyor artık. Tavuk ve sebze eşliğinde son derece lezzetlidir ama daha da sağlıklı hale getirmek için kara fasulyeyle birlikte servis edin. Hem esmer pirinç hem kara fasulyede eksik proteinler vardır ama birlikte tüketildiğinde vücudunuzun ihtiyacı olan 9 amino asidi birden sağlar.

Dr. Mehmet Öz

15 Nisan 2012 Pazar

Selülitle Savaş - 1

Yaz kapımızı çalıyor..Plajlara inmeden önce, kışın getirdiği selülitlerden kurtulma zamanı..Evde 8 - 10 dk gibi kısa süreli egzersizlerle harika sonuçlar alabiliriz.

O halde kolllarımızı sıvayıp başlayalım selülitlerle savaşımıza!!

14 Nisan 2012 Cumartesi

Pilates : Spor Yapmanın Keyfi

Son yıllarda spor amaçlı yapılan fiziksel aktiviteler arasında en günceli tartışmasız pilates haline geldi. Özellikle bayanların ilgi gösterdiği bu sporun popüler olma nedenlerinden birisi de alınan güzel sonuçlardır. Pilates günümüzde sadece kilo verme amaçlı olarak değil, aynı zamanda vücuda esneklik kazandırma, ruhu dinlendirme, vücuttaki bazı sağlık problemlerini giderme, doğru nefes alma amaçlı tercih edilmektedir.

Ortalama 5 yıldır farklı derecelerde pilates yapan 10 kişi üzerinde bir çalışma yapıldı. Her birinin yaptığı günlük 30-45 dakikalık egzersiz sonrası kaç kalori yaktıkları araştırılmıştır. Çalışmalar ortalama 75 kilogramlık bir kişinin ileri düzeyde yaptığı pilates ile saatte 480 kalori, orta düzeyde yaptığı pilates ile 390 kalori ve başlangıç düzeyinde yaptığı pilates ile 276 kalori yaktığını göstermiştir. Kalori yakıp kilo vermenin yanında pilatesin kazandırdığı özellikler ise; daha iyi bir duruş, sırt ağrılarının azalması, eklemlerdeki hareketliliğin artması, esnekliğin artması, spor performanslarının artması, mevsim geçişlerine uyumluluğun artması, fit bir görünüm, kas kütlesindeki
artış, kişinin daha uzun ve ince görünümü olarak sayılabilir.

Selülit Giderici Bacak Egzersizi

Yaz geliyor..Şortlarımızı, eteklerimizi gönül rahalığıyla giymek, plajda salınarak gezmek için egzersiz zamanı!








Alerjik nezleye çare!



Mevsim geçişlerinde alevlenen alerjik nezleyle boğuşanların imdadına rhinolight, yani ışık tedavisi yetişiyor. Tedavinin etkisi yaklaşık bir yıl sürüyor..

Bahar mevsiminde daha çok rastlanan alerjik nezlenin neden olduğu hapşırık, kaşıntı, şiddetli burun akıntısı gibi şikâyetler birkaç dakikalık seanslarla uygulanan ışık tedavisi ile ağrısız şekilde ortadan kaldırılıyor.

Alerjik nezlenin yaşam kalitesini bozan bir hastalık olduğunu belirten KBB, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Teoman Dal, sürekli ilaç ve sprey tedavisi gerektiren bu problemden rhinolight ile bir yıl boyunca kurtulmanın mümkün olduğunu söyledi.

Doç. Dal, “Uygulama ile kaşıntı, akıntı, hapşırık gibi her türlü alerji kökenli şikâyet başarı ile azaltılmakta ya da yok edilmektedir” dedi.

Her seansta 2-3 dakikalık sürelerde uygulanan yöntemde, özel dalga boylarındaki ışınların karışımından oluşan bir ışık kullanılıyor. Burun deliklerinden yapılan uygulama sırasında herhangi bir sıcaklık ya da ağrı hissi oluşmuyor. Doç. Dal, dokularda kalıcı herhangi bir hasar oluşturmayan yöntemin alerji hastalarında uzun süre kullanılabildiğini belirtti. Doç Dal, rhinolightın etkilerini şöyle sıraladı:

• Mukozada alerjik reaksiyona bağlı histamin maddesi salınmasının engellenmesi,

• Histamin üreten mast hücrelerinin salgı yapmasının önlenmesi,

• Burun mukozasında T lenfosit ve eozinofil adı verilen hücrelerin miktarında azalma,

• Hastanın burun salgılarında ECP ve interlökin-5 gibi alerjik reaksiyonlarda artan maddelerin miktarının azalması.

Mevsimsel alerjisi olanlarda 6, tüm yıl alerjisi olanlarda ise 8 seans uygulanan ışık tedavisinde 3-4 seanstan sonra tedavinin olumlu etkilerinin hissedildiğin söyleyen Doç. Teoman Dal, “Işık tedavisinde beklenen etki süresi 1 yıldır, bu sürenin sonunda tedavi tekrar uygulanabilmektedir” diye konuştu.

İŞTE HİLELİ SUCUK VE PEYNİR MARKALARI!

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın internet sitesinde gıda sahtekarlığı yapan firmalarla ilgili olarak şu açıklamaya yer verildi:
 
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptığı kontroller sonucunda sahip olduğu bilgileri, 5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanun'unun 31 inci maddesinin 6 ncı fıkrası uyarınca kamuoyunun bilgisine sunabileceği hükme bağlanmıştır. Ayrıca, 17 Aralık 2011 tarihli Gıda ve Yemin Resmi Kontrolüne Dair Yönetmeliğin 8 inci maddesi gereğince laboratuvar sonucu ile taklit ve tağşiş yapıldığı kesinleşen gıda ve yemi üreten/ithal eden firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve/veya seri numarasının Bakanlık resmi internet sitesinde Bakanlıkça kamuoyunun bilgisine sunabileceği hükmü çerçevesinde, laboratuvar sonuçları olumsuz bulunan ürün/firma bilgileri aşağıda yer almaktadır.

tablo.20120413164710.jpg

12 Nisan 2012 Perşembe

En etkili Selülit Giderici ve İnceltici Krem: Eveline Slim Extreme Thermo Active Slimming Serum Anti-Cellulite

Eveline Slim Extreme 3D Thermo Active Slimming Serum Anti-Cellulite
• Yağ hücrelerinin yakılması işlemini harekete geçirir.
• Termo aktif yag inatçı selülit ile savaşır.
• Silueti inceltir, bacak, basen ve bel bölgesini şekillendirir.
Özel olarak geliştirilmiş formülü sayesinde mevcut yağ hücrelerinin boyutlarını kontrol ederek selülitin cilt yüzeyinde görünmesini önlemeye yardımcıdır.
Termo yağ yakıcı formülü ile cildi ısıtır, aktif maddelerin epidermise ulaşmasını ve etkili sonuç almayı sağlar. Yağ depoları aşamalı olarak azalır, vücut konturları sıkılaşır. Vücut daha ince bir görünüme kavuşur.
Etkisi
Yağ dokularının görünümü azalır - %81
İnatçı selülit görünümü hafifler - %90
Vücut konturları (bel, basen, bacak) şekillenir - %86
Aktif Bileşenler
Termo yağ yakıcı – Yağ depolarını azaltmaya ve yenilerinin oluşumunu önlemeye yardımcıdır.
Isocell inceltici kompleks, kafein ve gotu kola – Yağ yakımını harekete geçirir. Böylece selülit belirtilerini azaltmaya ve vücudu inceltmeye yardım eder.
Laminarya yosunu – Mineral tuzlar bakımından zengin içeriği ile dokulardaki fazla suyu atmayı destekler. Cilt yapısını güçlendirir.
Kullanım : Günde iki kere dairesel hareketlerle sorunlu bölgelere (bel, basen, bacak) iyice emilinceye kadar uygulayın. Kullandıktan sonra ellerinizi yıkayın. Ciltteki ısınma etkisi ve hafif kızarıklık, üründeki aktif bileşenlerin harekete geçtiğinin göstergesidir ve 30-40 dakika kadar devam eder.
4 haftalık düzenli kullanım sonunda ürünün etkileri görülmeye başlar. Ürünün etkinliğinin devam etmesi için tüm yıl boyunca haftada 2-3 kere kullanılması önerilir. Ürünün düşük kalorili beslenme diyeti ve fiziksel aktivitelerle bir arada kullanılması en iyi sonucun alınmasını sağlayacaktır.
Uyarılar : Hassas ciltli, kılcal damarları belirgin ya da varis sorunu olan kişilerin kullanması tavsiye edilmez.

11 Nisan 2012 Çarşamba

Selülitten Nasıl Kurtuluruz?


Selüliti önlemede doğru beslenmenin rolü büyüktür. İşe vücudunuza uygun diyeti bulmakla başlayın.

• Yüsek yağ içeren yiyeceklerden kaçının. Genel yağ tüketimini azaltın,  günlük kalori alımını sınırlayın.

• Daha çok su için. Bol su tüketmek toksinleri vücudunuzdan uzaklaştıracaktır.

• Doğal gıdalar ile beslenmeye çalışın. Fastfood yemek yerine bol bol yeşil yapraklı sebze, meyve ve yağsız et yiyin.

• Kahve, alkol ve sigarayı mümkün olduğunca hayatınıza dahil etmeyin.Kahve yerine besin değeri daha yüksek olan meyve suyu için.






Sağlıklı bir vücüt elde etmek, daha az selülit daha fazla kas görmek istiyorsanız egzersiz yapın

• Yağ ve selülitten kurtulmak için sıkı bir diyet ile egzersizi birleştirin. Egzersizi çok kullanan biri değilseniz yavaş başlayın. Koşudan önce yürüyüşü deneyin günlük kısa yürüyüşler ile egzersizi vücudunuza sevdirebilirsiniz. Her gün minimum 30 dakika egzersizin fark yaratacağını unutmayın.

• Bacak, kalça ve alt bedeni çalıştırmak için aerobic ve bisiklet etkilidir. Haftalık egzersiz planına dahil edilmelidir.

• Yoga ve masaj ile rahatlayın.

Selülit için etkili kremler ve yağlar kullanın.

• Selülitten kurtulmak için klinik testlerden geçirilmiş özellikle selülit için tasarlanmış cilt bakım ürünlerinden destek alın.Sıkılaştırıcı ve selülit giderici kremler selülitin azalmasına yardımcı olur.

Vitamin alın

• C vitamini ile vücudu toksinlerden kurtarın her gün mutlaka taze meyve yiyin. Vitamin ve minerallerin selülit azaltıcı etkisinden faydalanın. Unutmayın ki vitamin ve mineraller aynı zamanda cildinizi işiltılı ve kusursuz gösterecektir.

Anti-Selülit Diyeti



Yazın bir başka deyişle bikini mevsiminin gelmesiyle birlikte bayanları rahatsız etmeye başlayan selülit, aslında hidrolipodistrofi olarak bilinen cilt, cilt altı dokusu ve küçük damarları ilgilendiren bir dolaşım bozukluğu hastalığıdır. Genetik mirasınıza, beslenme düzeninize ve hareketlilik derecenize bağlı olarak özellikle kalça ve bacaklarda görülebilen, ergenlik, hamilelik, menapoz dönemlerinde oluşumu artan selülit probleminden uzak kalmak için sağlıklı beslenme kurallarına dikkat etmeli, anti-selülit püf noktalarına uymalısınız.

Anti- Selülit Diyeti Püf Noktaları
1.İdeal kilonuza inin. Fazla kilolu olma durumunu takiben hormonların düzensiz salgılanması selülit problemini arttırır.

2.En güzel detoks yöntemi su içmektir. Vücudu toksinlerden arındırmak için su tüketiminize dikkat edin.  Günde 2-2,5 litre su tüketin.

3.Haftanın en az 3 günü düzenli olarak 45 dakika tempolu yürüyüş yapın. Yürüyüşün yanında yüzme,  pilates, jimnastik gibi sporları yaparak kan dolaşımınızın düzenlenmesine katkıda bulunabilirsiniz.

4.Çok sık kilo alıp vermekten yani yo-yo diyetlerinden sakının.

5.Yüksek lif içeren besinleri tüketerek vücudunuzdan toksik madde atılımını kolaylaştırın. Aldığınız her 1000 kkal için 10-13 gram yani günlük ortalama 25-30 gram posa tükettiğinizden emin olun. Bol miktarda posa içeren sebze, meyve, tam tahıl ve kuru baklagilleri beslenme planınıza dâhil edin.

6.Antioksidan vitamin ve minerallerden zengin beslenmeye özen gösterin. A, C, E vitaminleri, çinko ve selenyum içeren besinleri diyetinize ekleyin.

7.Potasyum, selülit probleminden kurtulmak isteyenler için önemlidir. Kayısı, portakal, kivi, kavun, karpuz, muz gibi besinleri tüketin.

8.Her öğün taze meyve ve sebzelerden en az birini tüketin. Tüm ana öğünlerinize bol limonlu salata ekleyin. C vitaminin selüliti azaltıcı etkisi vardır. C vitamininden zengin kivi, portakal, şeftali gibi meyvelerden de faydalabilirsiniz.

9.Aşırı yağ ve tuz içeren şarküteri ürünlerinden, hazır gidalardan, fast food ürünlerinden ve rafine edilmiş ürünlerden uzak durun.

10.Ne yediğiniz önemlidir. Ancak ne yediğiniz kadar önemli olan bir başka nokta ise nasıl pişirdiğinizdir. Kızartma, kavurma gibi pişirme yöntemlerinin yerine buğulama, haşlama ve ızgara gibi selülit karşıtı pişirme yöntemlerini seçin.

11.Kafein tüketiminizi güvenilir sınırlar içerisinde tutun. Amerikan Clinical Journal of Nutrition kafein alımının günlük 400 mg ile sınırlandırılmasını öneriyor. 1 fincan türk kahvesi ortalama 80-120mg kafein içeriyor. Koyu kahve, koyu çay tüketimiden kaçının.

12.Selülit bir dolaşım bozukluğu hastalığıdır. Bu nedenle damarlarınıza iyi bakmanız selülitlerinizden korunmanızın anahtarıdır. Selülitsiz bacaklar için dolaşım sisteminizin en büyük düşmanlarından olan alkol ve sigaradan uzak durun.

13.Şeker, selülit oluşumuna katkı sağlayan bir maddedir. Tatlı ihtiyacınızı rafine şeker yerine meyve ya da stevya ile hazırlanmış meyve kompostoları veya sütlü tatlılar ile gidermeye çalışın.

14.Doymuş yağlar, aşırı hayvansal protein alımından uzak durun. Kırmızı et tüketiminizi haftada bir ile sınırlandırın.

15.Soya, üzüm çekirdeği, kakao, kuşkonmaz, beyaz lahana, somon balığı, keten tohumu, soğan, sarımsak, kerevizi diyetinize ekleyin.

16.Baharatları kullanmayı öğrenin. Yemeklerinizi tuz ile değil baharatlar ve limon ile tatlandırmaya başlayın.

Saç Uzatmanın Formülü

Canı sıkılan morali bozulan her bayan gibi soluğu kuaförde aldınız ve saçınızın rengini
değiştirdiniz ama kesmedi ani bir kararla kısacık kestirdiniz.En başta yaşadığınız o ferahlık
duygusu gün geçtikçe içinizi karartan bir pişmanlığa  mı dönüştü.

Uzun saçlarınızı deliler gibi
özlüyor musunuz?Doğru adrestesiniz.

Her ne kadar şimdi poştiş, kaynak gibi kurtarıcılar olsa da eski gür ve uzun saçlarınızın yerini
hiçbir önerinin tutamayacağını çok çok iyi biliyoruz. Saç uzatan muhteşem formülle
dünyaları size biz veriyoruz.

Malzemeler:

1 çay bardağı kemik iliği

1 kahve fincanı hakiki zeytinyağı

1 adet Bepanthen ampul

Yarım şişe badem yağı

1 adet günlük yumurta

Hazırlanışı:

Hepsi tamam da ‘kemik iliği’de ne dediğinizi duyar gibiyim. Kasaba giderek yaklaşık iki
parça kemikten iliğini çıkarttırıp alın. Eve geldiğinizde su dolu bir tencerenin içine, başka bir
kap içerisinde iliği koyarak eritin. Aksi takdirde suya karışır. Yağ konumuna geldikten sonra
ateşten alın. Diğer bütün malzemelerle birlikte harmanlayın.

Uygulanışı:

Harmanladığınız  tüm malzemeleri saç diplerinize masaj yaparak yedirin. Dipten uca doğru
tarayın. Tüm malzemeyi saçınıza sürdükten sonra iyice karıştırın. En az 25 dakika bekletin.
Yalnız sevgilinizle buluşacağınız ya da eve misafir geleceği zaman yapmaktan
sakının.Kokusu biraz ağır olabilmekte.Ama saçlarınız uğruna çektiğiniz tüm cefaya
değecektir.

İlk ay haftada bir, ikinci ay iki haftada bir, üçüncü ay ise ayda bir kere uygulamanız yeterli.
Bu işlem sonrasında gördüklerinize inanamaycaksınız.

Parkinson’un 10 Erken Belirtisi

Titreme: Parmaklarda, elde, çenede veya dudaklarda titreme

• El yazısında küçülme: El yazısında ani küçülme

• Koku duyusunda kayıp: Muz, turşu, meyan kökü gibi yiyeceklerin kokusunu alamama

• Uyku sorunu: Derin uyku sırasında yatakta tekmeleme, vurma, çırpınma gibi hareketler

• Hareket etmede veya yürümede zorluk: Gövdede, kol ve bacaklarda katılık. Yürürken kolları sallayamamak

• Kabızlık

• Düşük tonlu konuşma

• Maske yüz: kötü bir ruh halinde olunmamasına rağmen, ciddi, depresif ve kızgın bir görünüm

• Baş dönmesi ve bayılma

• Öne eğilmek / kamburlaşmak

Parkinson teşhisi konduysa…

• Öncelikle hastalıkla ilgili pozitif düşünün

• Hastalık hakkında mümkün olduğunca bilgi alın

• Takip eden doktorlarla iyi ilişki kurun

• İlaçlarınızı tarif edildiği saat ve dozlarda kullanın

• İlaçların yan etkileri konusunda bilgi alın

• Günlük düzenli egzersiz programlarını kesinlikle aksatmayın

• Günlük tüm ak

tivitelerinizi olabildiğince bağımsız yapın
Parkinson hastasının hayatını kolaylaştıracak önerilerParkinson hastalığında yaşam kalitesi; iyi tıbbi tedavi yanında aile desteği, hastanın inancı, gayreti ve isteği ile en iyi düzeyde tutulabilir. Ev genelinde neler yapılmalı

• Ev ortamını basitleştirin; gereksiz, kullanılmayan nesneleri ortadan kaldırın

• Küçük parça halı ve kilimleri kaldırın

• Geceleri zemini aydınlatın

• Tuvalet, banyo gibi ev bölümlerinin kapılarına “banyo”, “tuvalet” yazıları asın
Yatak odasını daha rahat hale getirmek

• Yatak yüksekliğini ayarlayın

• Saten yatak takımları ve pijamalar yatak içindeki hareketleri kolaylaştırabilir

• Yatağa yatarken, yatakta dönme sırasında ve yataktan çıkarken basit bazı manevralar çok yardımcı olur.

Mutfakta hareketleri kolaylaştırmak

• Sabırlı olun, kendinize yeterli zamanı verin

• Ayakta durmak yerine oturmayı tercih edin

• Kolay tutulabilir yapıda çatal, bıçak ve kaşık kullanın

• Tekerlekli servis tepsileri kullanın

• Isıtma için mikrodalga fırın kullanın

• Sık kullanılan çay, şeker, çaydanlık gibi malzeme ve aletleri bir köşede toplu bulundurun
Daha güvenli bir banyo

• Banyoda en büyük tehlike düşmektir, zemin, duş veya küvet zemininin ıslaklığı risk oluşturur. Bu yüzden tuvalet ve küvet veya duş duvarında tutunacak barlar bulundurun

• Küvet veya duşta içinde tabure kullanmak denge sorunu varsa yararlı olur

• Duvara monte sabunluk veya havluluk kullanmayın

• Tuvalet alçaksa yükseltici kullanın

• Elektrikli diş fırçasını tercih edin
Kilitlenme halinin önüne geçmek için pratik yöntemler

• Yüksek adımlar atın

• Yerde ufak bir cisim hayal edin

• Yüksek sesle sayı sayın

• L şeklinde baston kullanın

• Çizgili yer döşemesi tercin edin

• ‘Laser pointer’ kullanın

• Sabit bir ritm (tempo) elde etmek amacıyla belli aralıklarla vuruş sesleri çıkartan metronom aletini kullanın

9 Nisan 2012 Pazartesi

Sıkı bir karın için 5 adım!


Yaz yaklaşıyor! Sıkı bir karına sahip olmak herkesin hayali. Tabii ki bunun için eziyetli egzersizler gerekebiliyor. Fakat şimdi okuyacaklarınız sayesinde kısa sürede gözle görülür harika bir karına sahip olabilirsiniz!

Masaj yapın!

Sabah saatlerinde vücudunuz ham olduğu için ona masaj yaptığınızda kan dolaşımınız ve dokularınız daha hızlı şekilde sıkılaşacaktır. Bir avuç deniz tuzu ve 10 ml. limon yağını karıştırarak elde edeceğiniz karışımla, saat yönünde yuvarlak hareketlerle karnınıza masaj yapın. Özellikle de duş alırken uygulayınız.

Buzla şok yapın!

Yağ tabakasından dolayı karın bölgenizdeki kan dolaşımınız yavaşlıyor. Bu nedenle de deriniz sarkık ve kırışık görünüyor. Bu nedenle kan dolaşımınızı hızlandırmak için buzdan yararlanabilirsiniz. Yatmadan önce bez içerisine koyduğunuz buzları karın bölgenizde gezdirmelisiniz.

Sabah çay içmelisiniz!

Sabah uyanır uyanmaz meyve ya da bitki çayı tüketin. Çay sindirmenizi hızlandır ve hazmınızı kolaylaştırır. Bu da karnınızın düzleşmesinde önemli bir rol sahibi. Gereksiz şişlikler için gaz yapmayacak çayları içmelisiniz.

Bitkisel kürler yemelisiniz!

Karnınızın şişmesine çoğu zaman yedikleriniz yol açar. Buna engel olmak için pirinç, kek gibi unlu gıdalarla, et ürünleri ve tuz tüketirken fazla abartıya kaçmamaya dikkat etmelisiniz. Çünkü bu tür besinler vücutta, özellikle de karın bölgesinde su tutulmasına neden olur. Bunların yerine domates, biber, mısır, ıspanak gibi taze sebzeleri tercih etmelisiniz. Et, balık, makarna ve pilav çeşitlerini taze bitkilerle tatlandırabilirsiniz. Özellikle maydanoz, dereotu, fesleğen, defne gibi bitkiler mide ve bağırsakların rahatlamasını sağlar.

Şekersiz sakın çiğneyin!

Canınız tatlı çekiyorsa imdadınıza sakız yetişsin. Çünkü ağızdaki boşluk hissi çoğu zaman tatlı isteğini pekiştiriyor. Bu isteğinizden kurtulmanız için size sakız çiğnemenizi öneriyoruz. Tabii ki sağlığınız ve dişlerinizi de düşünerek tatsız olanları tercih edin.

5 Nisan 2012 Perşembe

'Beyin ve beden kanserle ortak mücadele eder'

ANTALYA’da gerçekleşen 13’üncü Dünya Psiko-Onkoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, kanserle mücadelenin beden ve beynin ortak mücadelesi olduğunu söyledi.

Prof. Dr. Özkan, "Ciddi örseleyici yaşam durumları, kayıp ve yas olayları, uzun süreli ruhsal çatışmalar, kişinin beyin kimyasını bozar, kanser sürecini hızlandırabilir" dedi.

Dünya Psiko- Onkoloji Kongresi’nin 13’üncüsü Antalya’da devam ediyor. 16 Ekim’de başlayan ve 20 Ekim’de sona erecek kongre kanser psikiyatrisi ile ilgili dünya çapındaki en kapsamlı kongre olarak gösteriliyor.

Antalya’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde gerçekleşen kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, kanser hastalarına psikiyatrik destek verilmesinin tedavinin ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi.

Kanseri tedavi ederken hastada ortaya çıkma riski yüksek kaygı bozukluğu, depresyon, çöküntü ve beyin işlev bozukluğunu da tedavi etmenin öneminin altını çizen Prof. Dr. Özkan, "Kişinin yaşadığı depresyon, kişinin bağışıklık sisteminin çökmesini hızlandırır. Dolayısıyla kişinin tedaviye katılımı bozulur" dedi.

’DUVARI NEM, İNSANI GAM ÇÖKERTİR’

Prof. Dr. Sedat Özkan, kan basıncı, nabız, solunum, ateş ve ağrının ardından kanser bulguları arasında stresin 6’ncı sırada olduğunu söyledi. "Duvarı nem, insanı gam çökertir" diyen Prof. Dr. Özkan, kanser hastasının aynı zamanda gam yaşarsa hastalığının daha hızlı seyredeceğine dikkat çekti. Üzüntü ve stresin hastalıkları tetikleyici olduğunu dile getiren Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Özkan, şunları söyledi:

"Kanser fiziksel bir hastalıktır. Ciddi örseleyici yaşam durumları, kayıp ve yas olayları, uzun süreli ruhsal çatışmalar, kişinin beyin kimyasını bozar, kanser sürecini hızlandırabilir. Elimizdeki araştırma sonuçlarına göre kanser hastalarının ortalama yüzde 20’sinde majör depresyon, yüzde 30’unda ise depresif uyum güçlüğü gelişiyor. Kanseri tedavi ederken hastadaki depresyonu tedavi etmezsek hastanın yaşam kalitesinin bozulmasının yanında yaşam süreci de olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle kanserin teşhisinden koruyucu tedaviye kadar psikolojik tedavi gerekir."

AİLEYE BÜYÜK İŞ DÜŞÜYOR

Kanserle mücadelenin beden ve beynin ortak mücadelesi olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sedat Özkan, kanser olan kişilerin ailelerine de büyük iş düştüğünü kaydetti. Kişinin kanser olduğunun öğrenilmesi, kişide olduğu kadar, ailede de krize neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özkan, "Hastanın uyumunun en iyi olduğu aileler, ilişkilerde dengeli, duyguların serbestçe ifadesine izin veren, çatışmaların az, işbirliğinin fazla olduğu ailelerdir. Ailenin tutumu ilgili ancak aşırı kaygılı olmamalıdır" diye konuştu.

HASTA UMUDU YİTİRMEMELİDİR

Kanserli hastanın ailesinde aile içi rollerin net olmamasının hastanın uyumunu güçleştirdiğini belirten Prof. Dr. Sedat Özkan, "Çoğu zaman gözlemlediğimiz konunun inkar edilmesi, yok sayılması, çatışmaların inkar edilmesi, çözümü daha da güçleştirmektedir" dedi. Kanser hastalarına kucak açmak gerektiğini fakat acıma duygusuyla yaklaşılmaması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Özkan, "Kanserli diye ölümü çağrıştıran önyargıyı ortadan kaldırmamız gerekiyor. Hastalığın toplum tarafından nasıl algılandığı da hastanın kendi algısını etkilemektedir. Umut yitirmemelidir. Kansere karşı mücadeleye beyinlerin kodlanması gerekiyor" diye konuştu.

PSİKOLOJİK DESTEK ŞART

İstanbul Üniversitesi’nde oluşan rakamlara göre üniversite hastanesinde kanserli hastalarının yüzde 20 ve yüzde 30 arasındaki bir gruba psikolojik hizmet verdiklerini kaydeden Prof. Dr. Sedat Özkan, "Ülke bazında yaygın olduğu kanaatinde değilim. Böyle bir bilinç de yok. Hastalar ’Neden ben psikiyatriye gideceğim’ diye yadırgamısın" dedi. Kanserli hastalarda tedaviyi reddetme davranışının altında depresyon olabileceği gibi bunun ikili ilişkilere de yansıyabilceğini kaydeden Prof. Dr. Sedat Özkan, "Kanserli eşler, karı kocasıyla nasıl ilişki, iletişim kuracağını bilemiyor. İlişkileri kopuyor" dedi.

Dünya Psiko-Onkoloji Birliği Başkanı Magi Watson, amaçlarının 2020 yılına kadar dünyadaki tüm kanser hastalarında psikolojik destek programlarının devreye girmesi olduğunu kaydetti. Avrupa’da kanserli hastalarının yüzde 20 ile 25 arasında değişen bir oranında psikolojik destek ihtiyacın ortaya çıktığını kaydeden Watson, "Avrupa’da bile bu grubun sadece yüzde 10’u destek alıyor" diye konuştu.

Vajinal Enfeksiyonlar

Kadınlarda oldukça sık rastlanılan vajinal akıntı, kaşıntı ve yanma gibi şikayetler, genellikle genital bölgede meydana gelen bakteri, virüs ve mantar enfeksiyonlarından kaynaklanmaktadır.
Bu tür enfeksiyonlara neden olan mikroorganizmaların bir kısmı cinsel yolla kişiden kişiye bulaşırken, bir kısmı da vajinanın normal florasında meydana gelen değişikliklere bağlı olarak enfeksiyon meydana getirir. Birçok kadın hayatı boyunca en az bir kere bu sorunla karşılaşmakta ve tedavi edilmediği takdirde vajinal enfeksiyonlar kişiye çok rahatsızlık verecek şekilde tekrarlayan bir hal alabilmektedir.

Vajinal mantar enfeksiyonlarının nedenleri nedir? Niçin özellikle yaz aylarında ortaya çıkar?

Özellikle yaz aylarında hava sıcaklığının yükselmesiyle beraber genital bölgenin nemli kalmasına bağlı olarak vajinal mantar enfeksiyonlarında artış görülmektedir. Çoğu kez vajinada normal olarak bulunan mantarların, vajen florasında meydana gelen değişiklikler sonucu aktif hale gelmesi ile kişide enfeksiyon gelişebilir. Antibiyotik kullanımı, gebelik, şeker hastalığı ve bağışıklık sisteminin baskılanmasına neden olan birtakım hastalıklarda, vaginal mantar görülme riski artmaktadır. Özellikle yaz aylarında ise genital bölgenin nemli kalmasına sebep olan sentetik çamaşırlar, dar pantolonlar da mantar enfeksiyonu riskini arttırmaktadır. Bunların dışında yine yaz aylarında ve özellikle havuz sonrası bu şikayetlerin arttığı görülmektedir. Burada sebep sanılanın aksine havuzdan mantar bulaşması değil, havuz suyundaki klorun vagen florasındaki yararlı bakterileri öldürmesi sonucu var olan mantar sporlarının aktif hale gelmesidir.

Vajinal mantar enfeksiyonunun en sık görülen belirtileri nelerdir?

Vajinal mantar enfeksiyonunun en sık görülen belirtisi, kaşıntı ve vajinada yanma hissidir. Bu durumda dış genital organlarda kızarıklık ve ödem meydana gelir. Mantar hastalıklarında oluşan kaşıntı genellikle çok şiddetlidir. Bazen kaşımaya bağlı olarak o bölgenin derisinde sıyrıklar ve küçük kanamalar dahi oluşabilir. Genellikle hastalarda beyaz renkli, kokusuz, süt kesiği kıvamında denilen akıntı da görülebilir. Bu belirtilere ek olarak şiddetli mantar enfeksiyonlarında idrar yaparken yanma, idrarın değdiği bölgelerde sızlama ve cinsel ilişki esnasında ağrı oluşabilir.

Vajinal mantar enfeksiyonları nasıl tedavi edilir? Enfeksiyonlardan korunmak mümkün müdür?

Kadınlarda oldukça sık olarak rastlanan bu tür enfeksiyonlar; vajinal fitiller, kremler ve gerektiği durumda ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilebilmekte, semptomlar ise 1-2 gün içinde gerileyebilmektedir. Hastaya oldukça sıkıntılı günler yaşatabilen bu enfeksiyondan korunmak için basit birkaç önlem oldukça yararlı olabilir. Öncellikle genital bölgenin ıslak ve nemli kalmasını önlemek için sentetik çamaşırlar ve dar kıyafetler giymekten kaçınılmalı, pamuklu ve rahat iç çamaşırlar tercih edilmelidir. Ayrıca genital bölgenin temizliği için normal sabun, parfümlü kozmetik ürünleri gibi tahrişe yola açabilecek temizlik ürünlerini değil, bu bölge için özel üretilmiş sabunlar kullanılmalıdır. Bunların dışında yaz aylarında havuz sonrası genital bölgenin kuru kalması için kadınların ıslak mayo veya bikini ile kalmamaları, klorlu sudan arınmak için de havuz sonrası duş almaları gerekmektedir. Kadınlar, kendilerinde herhangi bir zamanda gelişen akıntı, kaşıntı ve yanma gibi şikayetleri ciddiye almalı, herhangi bir sorunda kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmalıdırlar.

Trikomonas enfeksiyonu nedir? Tedavisi nasıldır?

Trikomonas enfeksiyonu paraziter kaynaklı cinsel yolla bulasan hastalıktır. Sıklıkla vajinit ve rahim ağzı enfeksiyonu yapmakla beraber son zamanlarda erken doğum, gebelikte zarların erken açılması, üst genital sistemde ameliyat sonrası enfeksiyonların oluşum mekanizmalarında adı geçmektedir. Çok sayıda cinsel partnerin olması, bariyer ya da hormonal kontrol yöntemlerinin kullanılmaması, daha önceden cinsel yolla bulaşan hastalık geçirmiş olması enfeksiyon riskini arttırır. Bulaşma oranı ilişkiyi izleyen 48 saat içinde kadınlarda %85 iken erkeklerde %70 tir. %50 olguda enfeksiyon belirti göstermez. Akıntı enfekte olmuş kadınların %50-75'nde mevcuttur. Klasik olarak tarif edilen köpüklü sarı-yeşil akıntı bu hastaların yarısından azında görülmektedir. Akıntıya karsı bağışıklık oluşmaz..Olguların %90'nda vajen PH'ı artar..Enfeksiyonun tanısı taze preparat ya da pap smear ile konur.Cinsel yolla bulaşabilen bir hastalık oldugu için eşli tedavi gerektirir..

Enfeksiyona bağlı olmayan vajinit (atrofik vajinit) ve tedavisi

Atrofik vajinit, menopozal dönemdeki kadınlarda görülen östrojen hormonunun eksikliğinden kaynaklanan, yüzeyel salgı bezlerinden salgıların azalması, vajina epitelinde incelme, elastikiyetinde ve kayganlığında azalmayla kendini gösteren bir klinik durumdur. Zamanla vajinal kuruluk, cinsel ilişkide ağrı, hassasiyet gelişebilir. Hormonal desteğini yitirmiş vajen dokusunda ikincil enfeksiyonlar sıktır.Tedavide topikal östrojenli kremler ya da tabletler,vajinal kayganlaştırıcılar kullanılır.

Mikoplazma enfeksiyonları nedir?

Mikoplazmalar ne bakteri ne de virüs kategorisine uymayan farklı organizmalardır. Genital mikoplazma enfeksiyonları normal boğaz ve genital florada bulunan az miktardaki mikoplazmaların cinsel temas sonrası sayılarının artması ve kolonize olmalarıyla oluşur. Tekrarlayan düşüklerde yer alabilecekleri düşünülmektedir.Tanıda servikal kültür kullanılır. Tedavide doksisiklinle iki hafta süre ile eşli tedavi uygulanır.

Gebelik döneminde geçirilen Klamidya enfeksiyonu nedir?

Klamidyal enfeksiyonlar en sık görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardandır. %15-18 gonokokkal enfeksiyonlara eşlik ederler. Kadınlarda tüplerin akut ya da kronik enfeksiyonuna, idrarda yanma, sık idrara çıkma gibi şikayetlerle seyreden ancak idrar kültüründe üreme olmayan akut üretral sendroma, sezaryen sonrası pelvik enfeksiyona, düşüğe, erken doğuma, mukopürülan servisit denilen bir tür rahim ağzı enfeksiyonuna sebep olabilmektedir. Gebelikte plasentadan geçiş olmamakla birlikte doğum sonrası dönemde fetusta konjonktivit ve pnömoni gibi hastalıklara sebep olabilmektedir. Kültür ya da antijen saptamakla konulur. Gebelikte kullanılabilecek antibiyotikler eritromisin ve amoksisilindir. Gebelik harici dönemde tetrasiklinler, ofloksasin gibi antibiyotikler ve azitromisin tek doz tedavisi kullanılabilir.

Op. Dr. Asena Ayar
Memorial Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Kalp krizini önceden bilen test

Amerika'da yapılan bir araştırma hakkında yapılan açıklama tıp dünyasında heyecan yarattı.

Bilim adamları ucuz ve basit bir kan testiyle kalp krizi riskini öngörebileceklerini açıkladı. Bu testin geliştirilmesine çok yaklaştıklarını belirten uzmanlar, testin maliyetinin de 65 sterlinin altında olması için uğraştıklarını söyledi.

Testi yaptıranlarda iki-üç hafta öncesinden riskin tespit edilmesi mümkün olabilecek. Hastalar böylece önceden kan sulandırıcı ilaçlar kullanarak kalp krizini önleyebilecek.

Silikon paniği Türkiye’de!



Sağlık Bakanlığı, Fransa’da kansere neden olduğu ileri sürülen silikonlarla ilgili olarak harekete geçti. İthalatçı firmadan bilgi isteyen Bakanlık sonuca göre tedbir alacak. Estetik Derneği de bu silikonu kullanan hastalara kontrol çağrısı yaptı.

Fransa’da patlak veren kansere neden olan meme protezi krizi, Türkiye’ye de sıçradı. Sağlık Bakanlığı, Fransa’da kansere neden olduğu ileri sürülen Poly Implant Protheses (PIP) marka silikonlarla ilgili olarak harekete geçti. İthalatçı firmadan riskler hakkında bilgi isteyen Bakanlık inceleme sonucuna göre tedbir alacak. Fransa’dan gelen haberler üzerine Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği de sözkonusu silikonları kullanan hastaların doktor kontrollerini yaptırmalarını istedi. Türkiye'de bu silikonun kullanıldığı 300 kadar kadın olduğu tahmin ediliyor.

ACİL RAPOR İSTENDİ

Sağlık Bakanlığı’ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada “21.12.2011 tarihi itibarıyla ithalatçı firmaya resmi yazı yazılarak ürünlere ait ifade edilen riskler hakkında ivedi rapor istenmiştir, ilgili taraflarla yurt içi ve yurtdışı gerekli iletişim sağlanarak yapılan hızlı inceleme sonucuna göre de ürün hakkında gerekli idari tedbirler alınacaktır” denildi.

SINIRLI SAYIDA KULLANILIYOR

Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Derneği’nden yapılan açıklamada ise özetle şunlar vurgulandı: “Son günlerde yapılan uyarı, bir Fransız firmasının kısa bir dönemde ürettiği protezleri kapsamaktadır ve ülkemizdeki kullanım sayısı çok sınırlı olmakla birlikte tarafımızdan araştırılıyor. Derneğimiz, bu protezlerin kullanıldığı bilinen hastaların doktorlarına müracaat ederek rutin kontrollerini yaptırmalarını öneriyor. Meme protezi ameliyatı olmayı düşünen hastalar ise gönül rahatlığı içinde bu ameliyatı olabilecekler.”

Marsilya merkezli PIP adlı şirketin, yatak üretiminde kullanılan ve 10 kat ucuz olan silikon malzeme kullandığı ortaya çıkmıştı. Fransa Kanser Enstitüsü de silikonu taktırdıktan sonra kansere yakalanan sekiz kadınla ilgili araştırmalarını sürdürüyor.

İNGİLTERE'DE 50 BİN KADIN

Göğüslerine kansere neden olduğu iddia edilen Poly Implant Protheses (PIP) marka protez taktıran 50 bine yakın İngiliz kadının tehlikede olduğu belirtildi. Ancak dün açıklama yapan İngiliz sağlık yetkililer, kadınların silikonları çıkarmaları için bir neden olmadığını belirtti. Bununla birlikte “kadınların, silikonlarında yırtılma olduğuna inanıyorsa doktora görünmelerinin iyi olacağı” belirtildi. Fransız Sağlık Bakanlığı’ndan uzmanlar, yarın biraraya gelerek silikonları takan kadınlara ne tavsiye edeceklerine karar verecekler.

Japon diyet ilacına dikkat edin!

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), “Amazon.com” gibi sitelerde de yeşil, sarı ve mavi paketlerde satılan “Japan Rapid Weight Loss Diet Pills” ilacında kanserojen maddeler olabileceği uyarısında bulundu.
FDA, yeşil pakette satılan ilaçta, kimyasal deneylerde kullanılan kanserojen etkili fenolftalein maddesi bulunduğunu bildirdi. Aynı hapların sarı pakette satılanları hakkında 2010 yılında fenolftalein ve sibutramine bulunduğu uyarısında bulunulmuştu.

Meme Kanseri Tehdidi

Trabzon Yıldızlıgüven Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kibar Çebi, meme kanseri konusunda uyarılarda bulunarak hastalığın, en fazla 40-50 yaş arasındaki kadınları tehdit ettiğini belirtti.

Meme kanserinden yılda 14 bin ölüm olduğunu, her yıl 1 milyon yeni vaka yaşandığına dikkat çeken Dr. Çebi, şöyle konuştu: "Meme hastalıkları içerisinde hastaları ve hekimleri en çok meşgul eden hastalık meme kanserleridir. Meme kanserleri ile ilgili yapılan çalışmalar bize bu hastalığa ait çeşitli bilgi vermektedir. Her yıl meme kanseriyle ilgili bir milyon yeni vaka bildirilmektedir. Meme kanserinden yılda on dört bin ölüm olmaktadır. 40-50 yaşları arasında kadınlarda ölümlerin en sık nedenidir. Kadın kanserlerinin yüzde 33´ünü oluşturur."

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, bu oranın ülkemizde yüzde 23 ila yüzde 24 arasında olduğunu anlatan Çebi, şunları söyledi:

"Batı toplumunda her dokuz kadından biri bu hastalığa yakalanır. Bu oran batıdan doğuya gidildikçe azalır. Batıya göre Uzakdoğu´da hastalığa yakalanma oranı beş kat daha azdır. Uzakdoğu´dan batıya göç etmiş göçmenlerde iki nesil sonra çevresel faktörlerin etkisiyle risk eşitlenir. Gerçekten de risk faktörleri açısından dünyanın farklı bölgeleri, özellikle doğu ve batı arasında anlamlı derecede farklılıklar görülmektedir. 2008 yılında Harward Üniversitesinde göçmenlerle yerliler üzerinde yapılan ve risk faktörlerini konu alan bir çalışmada meme kanserinin önlenebilir ya da azaltılabilir olduğuna dair sonuçlar elde edilmiştir."

Meme dokusunda oluşan kitlelerin iki gruba ayrıldığını belirten Dr. Çebi, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu kitleler memenin iyi huylu ve kötü huylu kitleleridir. İyi huylu kitleler hasta için zararı olmayan kitlelerdir. Hayatı tehdit etmezler. Çevre dokuya ve uzak organlara yayılmazlar. Bu nedenle bunlara iyi huylu kitleler deriz. İyi huylu kitlelerin aksine kötü huylu kitleler hasta için riskli kitlelerdir. Bunlar hastanın hayatını tehdit eder. Komşu dokuya ve uzak organlara yayılabilirler ve zarar verebilirler. Meme kanseri dediğimiz kitleler bu kitlelerdir. Kanser hücreleri orijinal tümörden ayrılabilir, kan ve lenf yoluyla vücudun diğer organlarına ulaşabilirler"

50 yaşın üzerinde meme kanseri görülme sıklığının dört kat fazla olduğunu kaydeden Dr. Çebi, sözlerine şöyle devam etti:

"Geçmişten günümüze değin meme kanserli hastalar üzerinde yapılan çalışmalar neticesinde meme kanserine neden olan ya da meme kanseri olma riskini artıran bir takım faktörler tespit edilmiştir. Bu faktörlerin bir kısmı hastanın kendi biyolojik yapısından kaynaklanır. Bir kısmı hastanın kendi yaşam tarzı ve alışkanlıklarından kaynaklanır. Bir kısmı da hastanın içinde yaşadığı çevresel etkenlerden kaynaklanır. Bu risk faktörlerinin bir kısmından hastalar korunabilir. Bir kısmından da korunamaz. Hastalar meme kanserine en çok 40-50 yaş arası dönemde yakalanır. 50 yaşın üzerinde meme kanseri görülme sıklığı dört kat daha fazladır. Meme kanseri tanısı konulan kadınların yüzde 70´i 50 yaş üzerindedir."

Hiç doğum yapmamış kadınlarda risk faktörünün yüksek olduğunu ifade eden Dr. Çebi, şunları söyledi:

"İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı daha yüksektir. Mesela 20 yaşından önce doğum yapmış kadınlara oranla iki kat fazladır. Hiç doğum yapmamış kadınlarda risk daha da yüksektir. İlk adet görme yaşı 12´den küçük olanlarda, 55 yaşından sonra menopoza girenlerde, menopozdan sonra Hormon tedavisi alan hastalarda risk daha yüksektir. Meme kanseri beyaz ırkta siyah ırktan daha fazla görülür. Meme dokusu yağlı ve yoğun kadınlarda kendi yaşıtlarına göre meme kanseri olma riski daha fazladır. Menopozdan sonra obez ve kilolu kadınlarda risk yüksektir. Günlük hayatta hareketleri az ve kısıtlı olan kadınlarda risk daha fazladır. Çalışmalar Alkol alan kadınların meme kanserine yakalanma riskinin içmeyenlere göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Menopoz sonrası kullanılan Hormonlar meme kanseri riskini yüzde 30 artırır.Bir kadında risk faktörlerinden herhangi bir tanesinin ya da birkaç tanesinin olması o kişinin meme kanseri olacağı anlamına gelmez. Kaldı ki risk faktörlerinin bir çoğunu taşıyan kadınlarda meme kanseri çoğu kez görülmez."

MEME KANSERİNİN BELİRTİLERİ

Hastalığın belirtileri konusunda bilgi veren Dr. Çebi, şöyle konuştu:

"Meme dokusunda ele gelen ya da bir şekilde hissedilebilen kitle. Meme dokusunun hacminde değişiklik. Meme derisinde çökme, kırışıklık, renk değişikliği. Meme başının içeri çekilmesi. Meme başından kanlı akıntı gelmesi. Meme derisinde pullanma, kızarıklık ya da şişkinlik."

Meme kanseri tanısı konulmuş hastaların yüzde 33´ünün memesinde bir kitle şikayeti nedeniyle doktora geldiğini anlatan Çebi, sözlerine şöyle devam etti:

"Daha çok doktora geliş şikayeti memelerde ağrıdır. Ancak, meme ağrısı genellikle iyi huylu meme hastalıklarında olur. Aslında özellikle 40 yaşından sonra bayanlar şikayetleri olsa da olmasa da belirli aralıklarla kontrol için meme muayenelerini yaptırmalıdırlar. Meme kanserinin tanısı muayene bulguları ve laboratuvar bulguları ile birlikte hastanın değerlendirilmesi sonucu konulur. Muayenede doktor önce meme başlarında ve meme derisinde herhangi bir değişiklik olup olmadığını inceler. Daha sonra koltuk altları ile birlikte her iki meme dokusunu muayene eder. Muayenede koltuk altlarında lenf bezleri olup olmadığına bakar. Meme dokusunda elle hissedilebilir kitlelerin olup olmadığını varsa bunların özelliklerini tespit etmeye çalışır"

Meme kanseri tedavisinden sonra hastaların düzenli bir şekilde kontrollerini yaptırmaları uyarısında bulunan Dr. Çebi, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hastanın sağlığı ile ilgili değişiklikler izlenmeli, gelişmelerle ilgili doktora bilgi verilmelidir. Ağrı, yorgunluk, kilo kaybı, adet değişiklikleri, beklenmedik kanamalar gibi değişiklikler doktora bildirilmeli. Baş ağrısı, baş dönmesi, nefes darlığı, öksürük ya da sindirim sistemi ile iznın içinde yaşadığlgili problemlerin olması ve bu problemlerin geçmemesi halinde hasta doktoruna başvurmalıdır. Bu değişiklikler tedaviden aylar ya da yıllar sonra ortaya çıkabilir. Hastalığın tekrarladığına ait belirtiler ya da başka bir hastalığa ait belirtileri olabilir. Bu değişiklikleri doktora bildirmek mümkün olduğunca erken teşhis ve tedavi açısından önemlidir. Kontrol muayeneleri genellikle boyun, koltuk altları, göğüs duvarı ve meme bölgesini kapsar. Hasta düzenli bir şekilde kontrollerini yaptırmalıdır.Hasta tedavileri bittikten sonra sosyal yaşam içerisinde hem ailesinden hem de çevresinden destek alabilir. İşine ve günlük aktivitelerine devam edebilir. Sosyal organizasyonlara katılabilir. Kısacası hayata kaldığı yerden devam edebilir." (İHA)

Kanserin Önceden Teşhis Edilmesi

Kanser Önceden Belirlenebilir Mi?Kanser ortaya çıkmadan önce ipucu veriyor mu? Kanser önceden saptanabilir mi?


Kanser hastalığında psikiyatrik şikayetlere çok sık rastlanıyor. Kişinin çektiği ızdırap ve tedavinin zaman alması moral değerlerini zayıflatıyor ve kişiyi depresif yapabiliyor. Konsülyasyon ve Liyozen Psikiyatrisi konusunda çalışmalar yapan Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. M. Kemal Arıkan, kanser ve psikiyatrik hastalıkların beraber olduğu vakalarda tanı koymada objektif ölçüm yöntemlerinden bahsetti.
İşte Arıkan'ın açıklamaları:

"Psikiometrik incelemeler adı altında geçmektedir. Tabi metastaz ve benzeri durumlar hesaba katılarak diğer biyolojik araştırma yöntemlerinden de yararlanılıyor. Psikiometrik incelemerin önemi büyük. EEG'nin buradaki fonksiyonu çok önemli. EEG yöntemi, öncelikle beyin metastazı olup olmadığını ortaya koyabilen oldukça ucuz ve basit bir yöntemdir. İkinci olarak da paraneoplastik sendrom adı verilen henüz kanser ortaya çıkmadan beliren bir tablo var. O tablo bir çeşit limbik ensefalite benzer. EEG bulgusu ile saptanabildiğine dair ipuçları var. EEG vasıtasıyla belirli kemoterapötiklerin psikiyatrik bir sendroma yol açıp açmayacağını önceden kestirmenin mümkün olabileceğini düşünüyorum. Söz konusu kemoterapötiklerin başında örneğin malign melanoma için hemen tek seçenek olan alfa interferon gelmektedir.
Kanser Önceden Belirlenebilir Mi?

Alzheimer Riskini Artıran Yiyecekler

Bazı Yiyecekler Alzheimer Riskini TetikliyorAlzheimer'a yakalanmak istemiyorsanız abur cuburdan uzak durun. İsveçli bilimadamları yağ, şeker ve kolesterol açısından zengin besinler tüketmenin beynin bunamanın erken aşamasıyla ilişkilendirilen kısmını harekete geçirdiğini keşfetti.

Yapılan bu yeni araştırma sağlıklı beslenmenin Alzheimer riskini azaltığına dair sayıları git gide artan kanıtlara bir yenisini daha eklemiş oldu. Herald Sun'da yer alan habere göre, bilimadamları deneyde genetik olarak Alzheimer'a yatkın hale getirilmiş farelerde abur cubur ile beslenmenin etkilerini inceledi. Aylar süren şeker, yağ ve kolesterol açısından zengin bir beslenme sonrasında farelerin beyni incelendi. Testler abur cubur yiyeceklerin Alzheimer hastalarının beyninde karışıklığa yol açan "tau" ismindeki proteinin yapısını değiştirerek beyin hücrelerinin küçülmesine ve ölmesine sebep olduğunu ortaya koydu.

Ayrıca kolesterolün beyinde anıları kaydetmeye yarayan protein seviyesini düşürdüğü ve altmışlı yaşlarda ortaya çıkan kilo fazlasının da ilerki yaşlarda bunamayı tetiklediği de belirtildi.

Gelecek nesil içerisinde Alzherimer hastalarının sayısının iki katına çıkacağı düşünülüyor dolayısıyla bu riski azaltmaya yarayan herhangi bir metot büyük bir önem taşıyor.Bazı Yiyecekler Alzheimer Riskini Tetikliyor

Kalp Hastaları İçin Önemli Gelişme

Kalp Hastalığında Önemli GelişmeBilimadamları farelerde kalp rahatsızlığının ilerlemesini durdurmayı ve hatta bazı negatif etkilerini tersine çevirmeyi başardı. Bu yöntemin yakın gelecekte insanlar üzerinde deneneceği de söyleniyor.

Yapılan çalışma mikroRNA denilen küçük, genetik maddenin kalp hastalığı gelişiminde önemli bir rol oynadığına dair güçlü kanıtlar sunuyor. BBC'nin haberine göre, geliştirilen tedavi yöntemi kalp hücrelerindeki mikro RNA'ları hedefleyerek engelliyor.

Amerikalı bir uzman çalışmanın fare dışındaki hayvanlar üzerinde de denendiğini ve birkaç yıl içerisinde insanlar üzerinde denenebileceğini öne sürdü.

MikroRNA maddesinin kalp dışında başka hastalıkların oluşmasında da çok önemli bir etkisi olduğu önceden açıklanmıştı. Bu maddenin birincil görevi genlerimizin hareketlerini düzenlemek fakat hücre içerisinde pek çok türü olduğu için, bilimadamları hangisinin en önemli rolü oynadığını belirlemeye çalışıyor.

Alman ve Amerikalı araştırmacılar özellikle mikroRNA-21 adlı tür ve bunun "kalp fibroblastı" denilen kalp hücresindeki rolü üzerinde duruyor. Kalp yapısının oluşumuna yardımcı olan bu hücre, kalp hastalığı sırasında kalbin çalışmasını engelleyen ilerleyici özelliğe sahip kabuk bağlamada (skarlaşma) sürecinde de oldukça etkili. Yakın bir zamana kadar bu durumu tersine çevirmenin imkansız olduğu düşünülüyordu. Ancak uzmanlar, zayıflayan bir kalbin hücrelerinde mikroRNA seviyesinin daha yüksek olduğunu ve bunun söz konusu artış sırasında ortaya çıkan doku bozulmasını haber veren kimyasal bir sinyalle bağlantılı olduğunu keşfetti.

Farelerde yapılan deneylerde mikroRNA'yı bloke eden bir kimyasal kullanıldı ve seviye artışının önüne geçilmesinin yanı sıra, hayvanların kalp fonksiyonlarının da geliştiği belirtildi. Elde edilen bulguların kalp ilaçları açısından yeni bir umut taşıdığına inanılıyor.Kalp Hastalığında Önemli Gelişme

Bilimde Şaşırtan Buluş!

Bilimde Müthiş Buluş!AIDS virüsünün bulaşmasını önlenmeye yardımcı olacak aşı geliştirildiği bildirildi.

Amerikan ordusu ve Taylandlı yetkililerin Bangkok'ta düzenledikleri basın toplantısında, Tayland'da 16 bin gönüllünün katılımıyla yapılan deney sonucu aşının, ölümcül AIDS virüsünün bulaşma riskini yüzde 31 oranında azalttığı açıklandı.
Yetkililer, dünyanın en kapsamlı aşı denemesi olan deneye katılan 18-30 yaş aralığında, HIV testi negatif olan Taylandlı heteroseksüel kadın ve erkeklerin 3 yıl boyunca takip edildiğini, sonuçta, aşı yapılan 8197 denekten 51'inin, aşı yapılmayan 8198 denekten 74'ünün AIDS virüsü kaptığını belirtti.

Daha önce denenen iki aşının birleşiminden oluştuğu belirtilen aşı, Amerikan ordusunun sponsorluğunda, Amerikan Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü ve Tayland Kamu Sağlığı Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma sonucunda elde edildi.

Enstitü Müdürü Dr. Anthony Fauci, aşının yolun sonu olmadığına dikkati çekti, ancak elde edilen sonuçtan dolayı çok mutlu olduğunu söyledi. Fauci, "Bu sonuçların geliştirilmesi ve daha etkili bir AIDS aşısı elde edilmesi ihtimali hakkında tedbirli bir iyimserlik içindeyim. Bu yapabileceğimiz bir şey" diye konuştu.

Amerikan ordusunda görevli Albay Jerome Kim de deneme sonucu elde edilen başarı oranının çok yüksek olmamasına rağmen aşının, "güvenli ve etkili bir koruyucu aşı elde edilebileceğinin ilk kanıtı" olduğunu söyledi.
105 milyon dolara mal olan çalışmayla ilgili detaylı bilgilerin ekim ayında Paris'te yapılacak bir konferansta açıklanacağı belirtildi.

Çalışmanın, Tayland'da daha önce bu konuda yapılan çok önemli bir araştırma yüzünden bu ülkede yapıldığı, Tayland hükümetinin de çalışmayı kuvvetle desteklediği bildirildi.

Dünya genelinde her gün 7500 kişi AIDS virüsü kapıyor. 2007 yılında 2 milyon kişi AIDS yüzünden hayatını kaybetti.Bilimde Müthiş Buluş!

3 Nisan 2012 Salı

8 saatten fazla oturmak ömür kısaltıyor



Avustralya’nın Sidney Üniversitesi’nden bilimadamlarının yaptığı araştırma, ne kadar fazla oturulursa, o kadar çok sağlık sorunlarına maruz kalınabileceğini gösterdi.
Araştırma kapsamında 200 bin kişiden günde kaç saat oturduklarına ilişkin anketi doldurmalarını isteyen bilimadamları, 45 yaşın üzerinde ve günde 11 saat ya da daha fazla oturan kişilerin 3 sene içinde ölme riskiyle karşı karşıya kaldıklarını, bunun da sadece günde 4 saatini oturarak geçirenlerin ölme riskinden yüzde 40 fazla olduğunu vurguladı.
Düzenli spora rağmen uzun süre oturarak kalmanın kolesterol, bitkisel ve hayvansal yağların ana bileşeni trigliserid seviyesinin yükselmesine ayrıca kalp-damar rahatsızlıklarına yol açabileceğine dikkati çeken bilimadamları, fazla oturan kişilerin şeker hastalığı riskinin de artabileceğini belirtti.
Araştırma, Amerikan “Archives of Internal Medicine” dergisinde yayımlandı. Makale, Fransız “Le Figaro” gazetesinin internet sitesinde de yer aldı.

Kadınların Mutlaka Yaptırması Gereken Sağlık Taramaları



Kadınların yarıdan fazlası kanserden korunmak için hiçbir şey yapmıyor, üçte biri hayatında hiç jinekoloğa gitmemiş.Bugüne kadar ihmal ettiğimiz sağlık taramalarını artık ertelemeyelim. Çünkü biliyoruz ki erken tanıya giden yolda sağlık testleri yaşamsal önem taşıyor.
Kendimize yaptırmamız için söz vermemiz gereken testler şunlar: 

Mamografi ile meme muayenesi

Kadınların 20 yaşından sonra her iki memesini de ayda bir kez kontrol etmesi ve 2-3 yılda bir doktor muayenesinden geçmesi gerekli. Kadınlar, 40 yaşından itibaren her yıl mamografi çektirmeli ve eğer birinci derece akrabalarda meme kanseri varsa, sıkı takip altında olmalı.
Mamografide, düşük doz x-Ray, yani iyonizan radyasyon üreten bir tüp ile meme incelenir. İnceleme için hasta mamografi denilen röntgen cihazının önüne oturtulur. Meme x ışınına duyarlı bir levha üzerine yerleştirilerek sıkıştırılır. Ardından radyasyon verilerek, her iki memenin iç yapısının görüntüleri filmde oluşturulur.
Mamografi sayesinde meme kanseri henüz ele gelen bir kitle olmadan, yani kireçlenme aşamasındayken tespit edilebiliyor.

Vajinal ultrason

Uzmanlar, yakınması olsun ya da olmasın her kadının yılda bir kez ultrason muayenesinden geçmesi gerektiğini söylüyor. Vajinal yolla yapılan ultrasonda, iç organlar çok daha net bir şekilde izleniyor.
Yumurtalıkları ve rahmi daha iyi görebilmek için ince bir sonda vajinaya yerleştiriliyor. Ekranda beliren görüntü, kadının sağlığı hakkında bilgi veriyor. Jinekolojik ultrason ile karın organları, özellikle de rahim, yumurtalıklar ayrıntılı bir şekilde değerlendiriliyor. Rahmin yapısı, pozisyonu, büyüklüğü, rahimden kaynaklanmış tümörler, miyomlar saptanabiliyor. Bunların yanı sıra rahim içi zarı, yani endometrium değerlendirmesi de yapılıyor. Aynı şekilde yumurtalıkların yapısı, yumurta geliştirme kapasiteleri, yumurtalık kistleri saptanabiliyor.

Kadın doğum muayenesi ve vajinal smear

18 yaşını aşmış ve aktif cinsel yaşamı olan her kadın yılda bir kez düzenli olarak pap smear testi yaptırmalı. Çünkü bu test sayesinde jinekolojik kanserler arasında ikinci sırada yer alan rahim ağzı kanseri, çok erken aşamada teşhis edilebiliyor.

Kemik yoğunluğu ölçümü

Menopoz ile kendini gösteren kemik kırılmaları riski, osteoporoz tanısı ile konuyor. Özellikle ailede osteoporoz hastasının varlığı, kemik mineral yoğunluğu ölçümünün önemini artırıyor. Kemik mineral yoğunluk ölçümü, hiçbir hazırlık gerektirmeden, vücuda bir zarar vermeden, özel bilgisayar programı ve hassas ölçüm yapan dansitometri cihazlarıyla yapılıyor.

Uzmanlar menopoza girene kadar en az bir kez ve menopoza girdikten sonra mutlaka kemik yoğunluğunun ölçülmesi gerektiğini söylüyor. Kemik erimesi en fazla menopozdan sonraki ilk 5 yıl içinde görülüyor. Bu süreçte genellikle 2 yılda bir ölçüm öneriliyor.

Kan tahlilleri 



Düzenli olarak yaptırılan kan tahlilleri, genel sağlık durumu hakkında bilgi veriyor. Herhangi bir yakınma olmasa da, kişilerin 35 yaşından itibaren 2 yılda bir kan tahlili yaptırmasında yarar var. Damardan kan örneği alındıktan sonra laboratuvarlarda alyuvar ve akyuvarların durumuna bakılıyor, lökositler inceleniyor. Testlerden alınan sonuçlara bakılarak vücutta enfeksiyon ve alerjik bir durum olup olmadığı tespit edilebiliyor. Kolesterol ve kan şeker değerleri hakkında bilgi ediniliyor.

Daha çok 40’lı yaşlardan sonra görülen gut hastalığının teşhisi için kandaki ürik asit bakılması ve özellikle menopoz sonrasında kalsiyum vs’nin değerlendirilmesi için kan elektrolitlerinin (sodyum, potasyum, kalsiyum) kontrol edilmesi gerekiyor.

Gastroskopi ve kolonoskopi
Mide-bağırsak sisteminin değerlendirilmesi için 40 yaşından itibaren 50 yaşına kadar her 5 yılda bir, 50 yaşından sonra her 3 yılda bir gastroskopi ve kolonoskopi yaptırılmalı.
Kolon kanseri, en sık görülen kanser türleri arasında üçüncü sırada yer alıyor. Sinsi tehlike, özellikle 50 yaş ve üzerindekileri tehdit ediyor.

Kolonoskopiyle kalın bağırsağın tümü incelenebiliyor. Çekim sırasında hastalar tomografi cihazına yatırılıyor ve kalın bağırsağa hava verilerek iç bölgenin görülmesi sağlanıyor. İşlem sonunda verilen hava geri alınıyor. Kolonoskopi yöntemiyle hekim ileride tümöre dönüşebilecek polipleri teşhis edebiliyor. Poliplerin cerrahi yöntemlerle alınması sayesinde, kolon kanseri oluşma riski önlenmiş oluyor.

Tonometre ile göz taraması
Göz tansiyonu (glokom) yaptığı sinir hasarı ile körlüğe neden olabilen bir göz hastalığıdır. İlaç tedavisi ve lazer ile körlüğün önüne geçilir, ancak bu da erken teşhisle mümkündür. Dolayısıyla körlük riskine karşı glokomun rutin muayenelerine en geç 40 yaşında başlanmalı. Ancak ailede glokom hastası varsa bu testler daha erken yaşlara alınmalı.
Göz içi basıncında genel adı tonometre olan cihazlara başvuruluyor. Retina kontrolünde, gözün arka bölümünü görebilmek için gözbebeği damla formundaki ilaçlarla genişletiliyor.
Göz içi basıncı, tonometre cihazından kontrollü bir şekilde hava püskürtülmesiyle ölçülüyor.
Kalp için efor testi


Uzmanlar, 40 yaşını geçmiş her kadının yılda bir kez kardiyolojik check-up’tan geçmesini öneriyor. Ailede kalp krizi hikayesi bulunanlar içinse bu check-up daha erken yaşlarda yaptırılmalı. Efor testi, bu yaşamsal önem taşıyan check-up’ta başvurulan yöntemlerden biri.

Test, çoğunlukla koşu bandında uygulanır. Yaklaşık 10 dakika süren test sırasında kalp ve kalp kapaklarının durumu ile işleyişi hakkında bilgi veren EKG sürekli izlenir, belirli aralıklarla damar basıncı ölçülür. Efor testi egzersizi ritim ve ileti bozukluklarını araştırmak amacıyla yapılır. Bu sayede kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları da ciddi boyutlara ulaşmadan tedavi edilebilir.

Cilt muayenesi
Özellikle vücudunda çok sayıda ben bulunanlar ve ailesinde cilt kanseri hikayesi olanlar, yılda bir kez dermatoloğa muayene olmalı. Çünkü benler, ölümcül bir kanser türü olan melanom riski taşır.
Melanomda yeni tanı yöntemi, dijital dermatoskopidir. Bu yöntemde yağlanmış deri yüzeyi ışıklı bir büyütme sağlayan dermatoskop ile incelenir. Vücuttaki benlerin haritası oluşturularak noktasal lokalizasyonlar belirlenir. Ardından her bir ben için dermatoskopik görüntü alınır ve kaydedilir. Böylece bir sonraki kontrolde elde edilecek görüntüyle karşılaştırma şansı sağlanır.

Tükürük testi
Dişlerde ciddi bir sorunla karşılaşmamak için her yıl düzenli olarak diş hekimi ziyaret edilmeli. Diş ve diş eti problemlerinin tespitinde, doğal bir koruyucu olan tükürüğün test edilmesi önemli. Bu test için tükürüğünüzün incelenmesi yeterli. Testte tükürüğün kimyasal ve mikrobiyolojik yapılarına bakılıyor. Bu sayede çürüklerin önemli bir sağlık sorununa neden olması önleniyor.