30 Eylül 2012 Pazar

Cildinizden zamanın izlerini silin!



Transvital'in Regerating serisi, hücreselyen,lenme alanında en son dermokozmetik gelişmelerden ilham alınarak geliştirildi. Program birbirini tamamlayan iki üründen oluşuyor; Regenerating Serum ve Regenerating Cream. Serum cildi yeniliyor, parlatıyor, krem ise kırışıklıkları azaltmaya yardımcı oluyor.

Fiyat : Regenerating Serum : 761 TL
          Regenerating Cream : 363 TL

Şişmanın zayıflaması 4-5 kilo fazlası olanları zayıflatmasından daha kolay




Halk arasında zayıfların metabolizmasının daha çok çalıştığı sanılıyor. Oysa şişmanların metabolizması daha çok çalışıyor. Acıbadem Ataşehir Cerrahi Tıp Merkezi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingür, bunu büyük bir makineyle küçük bir makinenin çalışma kapasitesine benzetiyor. Büyük makine çalışırken daha fazla enerji kullanıyor, küçük makine daha az enerjiyle çalışabiliyor. İçingür, şişmanların harcadıklarından daha fazla enerji aldıklarını, beslenme programında fazla enerjinin kısıtlanması, sağlıklı bir beslenme sisteminin oluşturulmasıyla fazla kiloların, 3-5 kilo fazlası olanlara göre daha hızlı ve kolay bir şekilde verilebildiğini söylüyor.
METABOLİZMANIN EN BÜYÜK DÜŞMANI UZUN SÜREN AÇLIKLAR

Sağlıklı çalışan bir metabolizma, hem kilo verilmesinde, hem ideal kilonun korunmasında önemli rol oynuyor. Ancak metabolizmayı sağlıklı çalıştırabilmek de bazı yanlışlardan uzak durmakla mümkün. Metabolizmayı yavaşlatan nedenler hakkında bilgi veren Aslı İçingür bunları şöyle sıralıyor:
- Uzun süreli açlıklar metabolizmanın düşmanıdır. Bu nedenle zayıflayacağım diye saatlerce aç kalmayın.

- Kahvaltıyı atlamak, metabolizmaya yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Kahvaltıyı atladığınızda öğlen yemeğine kadar olan vakit uzayacağından daha çok acıkarak fazla kalori alma eğilimde olursunuz. Fazla alınan bu kaloriler ise hareketsiz bir yaşam tarzınız varsa ve öğünlerde dengeleme alışkanlığınız yoksa kilo olarak size geri dönecektir.

- Metabolizmayı uyanık tutmanın bir başka yolu ise ana öğünlerden 2-3 saat sonrasında mutlaka bir ara öğün koymanızdır. Bunu yakıt attığınızda çalışan bir makineye de benzetebiliriz.

- Yüksek kalorili atıştırmalar, cipsler, gofretler, çikolatalar ve kuruyemişler vücuda gereksiz kalori yüklüyor ve kilo artışına yol açıyor. Azar azar arkadaşınızdan yediğiniz ufak atıştırmalar ileride ciddi kilo problemleri olarak size geri dönebilir.

- Zayıf kalma uğruna et yememek vücudun ihtiyacı olan B12 vitaminin alınamamasına ayrıca protein alımınında eksilmesine neden olabiliyor. Bunlarda bağlantılı olarak metabolizmayı yavaşlata etmenler arasındadır. Çünkü kas kütlesinin fazla  olması için, proteinin yeterli miktarda olması gerekmektedir. Bu beslenme biçimi de kasların yapımını uyarıyor, kas yapımı artınca vücut daha fazla enerji harcıyor.

Tiroid bezi az çalışan hastalarda metabolizma yavaşlar. Bu nedenle hekim kontrolünden geçmeleri gerekir, antidepresan, kortizon ilaçlarını kullananlarda metabolizma yavaşlayacağı için düzenli hekim kontrolü gerekiyor. Bu tip hastalarda aktivite oldukça önemlidir. Günlük 45 dakikalık yürüyüşler önerilir.

- Dünya Sağlık Örgütü haftada 5 gün, 45 dakika-1 saat arasında spor yapılmasını öneriyor. Bu belli tempoda hafif yürüyüşler olabileceği gibi yüzme, bisiklete binme de olabilir. Çünkü vücut 20 dakikadan sonra yağları yakmaya başlıyor.
VÜCUDUN EN İYİ ÇALIŞTIĞI ZAMAN DİLİMİ: 09.00-12.00

Ara öğünün vücudun verimli çalışması ve metabolizmanın hızlandırılması için şart olduğuna değinen Aslı İçingür, bu uyarıcılar olmazsa vücudun yavaşlayacağını söylüyor. Bu nedenle her öğün arasında yaklaşık 2,5-3 saatlik bir ara koymak önem taşıyor. Herkesin biyolojik saati olduğunu ve bunun kişiden kişiye göre değişiklik gösterebildiğini anlatan İçingür, “Sabah kahvaltısı uykuda geçen ve yemek yenilmeyen uzun bir sürenin sonunda vücuta giren ilk yakıttır. Metabolizmayı ateşlemektir. Bunun için de vücudun metabolik işlevleri için en verimli saatler olan09.00-12.00 saatleri arasında bir kahvaltı öğünü ve bir ara öğün yapmak metabolizmanın çalışmasına katkı sağlayacaktır” diyor.
ARA ÖĞÜNLER, TEMBEL METABOLİZMAYI ÇALIŞTIRIYOR

Saat 08.30-09.00 arasındaki bir kahvaltının ardından, 10.30 gibi ara öğün yapmak, saat 13.00civarında öğle yemeği yemek metabolizmayı canlandırıyor. Çünkü saat 15.00 civarı kan şekeri düşüyor, yorgunluk, dikkat bozukluğu, uyku başlıyor. Bu saati bir ara öğün için kullanmak gerekiyor. Ara öğünde bir avuç leblebi, 3-4 kuru kayısı, kuru üzüm-leblebi karışımı, bir adet elma, 2 adet grissini kolay ulaşılabilir pratik seçimler olabilir.
EKMEK YEMEMEK, TUZAKTIR, MUTLAKA YEYİN

Bazı kişiler diyetlerinden ekmeği tamamen çıkarıyor. Oysa hiç ekmek yememek yanlıştır, tam tahıllı ve tam buğday ekmeği B grubu vitaminleri bakımından zengin bir kaynaktır ayrıca midenin daha geç boşalmasını sağlayarak bizi tok tutar.  Diyette ekmeği kesmenin kilo verdirmeyeceğini belirten Aslı İçingür, mısır gevreği ve müsli tüketiminin abartılmaması gerektiğini, bunların çok miktarda yenilmesi halinde hızlı acıkma, kan şekerinin hızlı yükselmesi ve çabuk düşmesi gibi etkilerin ortaya çıkabileceğine dikkati çekiyor.
KIŞ MEVSİMİ METABOLİZMANIN DÜŞMANI

Kış mevsimi metabolizma için dezavantaj oluşturuyor. Çünkü karanlıkta uyku hormonu salgılanıyor ve bu hormon kışın daha çok salgılanıyor bu da metabolizmayı bir miktar yavaşlatan bir etkendir. Gün ışığının fazla olması insanları olumlu etkiliyor, depresyon, psikolojik gel-gitler azalıyor. 
Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingür, metabolizmayı hızlandırmanın yollarını şöyle sıralıyor:
- Greyfurt, sirke metabolizma üzerinde olumlu etkileri olan besinlerdir.
- Yapılan çalışmalar yeşil çay tüketiminin metabolizmayı hızlandırdığını ve yağ yakımını uyardığını göstermiştir.
- Antioksidanlar metabolizmayı kaliteli çalıştırıyor. Yaban mersini, nar tüketmek bunu sağlıyor.
- Sebze tüketmek barsaklara çok iyidir. Prebiyotikler, kefir çok faydalı, barsak sağlığı için çok önemli. Kefir bağışıklığı artırdığı gibi, barsak florasını da koruyor.
- Abur cuburdan, yağlı yiyeceklerden kaçınmak gerekiyor. Yağlı yiyecekler sindirimi engelliyor, hazımsızlık,kabızlık oluyor.
Karnıbahar, sarımsak ve pırasa çok faydalı posalar içeriyor; bu da bağırsak sağlığa iyi geliyor.
- Vücudumuzda insülin hormonu metabolizmasını düzenlemek için gece yatmadan iki saat önce ara öğün tüketmek oldukça yararlıdır.
- Tek başına grissini, ekmek yememeye özen gösterin. Kan şekerini dengede tutmak için yanında kefir, yoğurt tüketirsek istediğimiz sonucu elde ederiz. Diyabet hastaları, insülin direnci olanlar, kilo sorunu olanlar için olmazsa olmazdır.
- Uyku apnesi, horlama şişmanlığın gizli nedenleridir. Rahat nefes alınamıyor, oksijen vücuda alınamıyor. Hücrede enerji üretimi azalıyor. Uyku kaliteli olmadığından gece kalkıp yemek yeme eğilimi görülmektedir.

Anlam verilemeyen kilo artışının nedenlerinden biri de vücuttaki insülin direnci olabilir bununda hekim kontrolünde takip edilmesi gerekmektedir.  Bu sorunlar yaşanmadan önce koruyucu beslenme programı alınmalıdır. Aksi takdirde fazla kilolardan sonra doktora danışmak daha zahmetli ve yorucu bir süreç olacaktır.


29 Eylül 2012 Cumartesi

Daha genç görünmek için makyaj ipuçları




Daha genç görünmek için beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek ve yaşlanma karşıtı ürünler uzun vadede harika sonuçlar verebiliyor. Ancak hızlı bir şekilde genç görünmek istiyorsak makyajın gücünü kullanabiliriz ;))

* Daha genç görünümlü gözler

Göz çevrenize göz serumunuzu sürün, ardından göz çevresi nemlendirinizi parmak uçlarınızla tamponlayarak uygulayın. Elinizin tersine nemlendiricinizi ve bir miktar kapatıcı sürün, ikisini karıştırın. Karışımı bir fırçayla gözlerinizin altına yayın. Bu şekilde kapatıcınız çizgilerinizin üzerinde birikmez ve aydınlık bir görünüme kavuşursunuz.

* Çizgisiz bir cilt

Anında toplarlanma sağlayan ürünler kullanın. Ürünü elinizin tersinde bir miktar kapatıcı ile karıştırarak, çizgi ve kırışıklıklarınızın üzerine uygulayın. Makyajınızı tamamladıktan sonra cilt serumunu aynı noktalara fırça ile uygulayın. Cildiniz sağlıklı bir ışıltıya kavuşacak ve kırışık görünümünden eser kalmayacak.

* Pürüzsüz bir gülüş

Bir fırça yardımıyla dudağınızın üzerine serum uygulayın. Dudak çevreniz çizgili ise ruj uygulamadan önce dudak kontürünüzü kalemle belirginleştirin. Sonra fırçayla kaleminizi dağıtın. Bu şekilde rujun çizgilerinizde yürümesine engel olursunuz, çok daha kalıcı renkler elde edersiniz.

* Allığı doğru sürmek

Burun bitişinizin hizasına iki parmağınızı koyun. Kulağınızın orta noktasından başlayıp bu noktaya kadar bronz allık uygulayın. Ardından parmaklarınızın olduğu noktaya pembe ya da şeftali tonlarında allık uygulayın.

Kaş ve gözlerinizin daha kalkık görünmesi için de elmacık kemiklerinizin üzerine kaşınızın hemen üzerine ışıltılı bir fondöten bazı uygulayın.


28 Eylül 2012 Cuma

Formda olmak için harekete geçin!




Fiziksel aktivite yapmak çoğumuz için formda kalmanın en etkili yollarından biri. Ancak “Formda Kalmak” teriminin sizin için öncelikle ne ifade ettiğini belirlememiz gerekiyor.
Formda Kalmak

Formda kalmak, kimileri için günlük yoğun egzersiz yapmak ve yağsız, kaslı bir vücuda sahip olmak iken, kimileri için de sadece hastalık ve diğer sağlık sorunlarına yakalanmamak olarak düşünülebilir. Gerçekte ise doğru tanımı oldukça geniş içerikli olup kişiden kişiye göre değişmektedir. Formda olmak: Sağlığımızın en üst düzeyde olduğu durum ve iyi olma duygusudur.Acıbadem Ataşehir Cerrahi Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingürformda kalmak için fiziksel aktivitenin vücudumuza ve onun çalışma hızına etkisini anlatıyor.
Ellinizi sallamak, başınızı çevirmek veya çiçek ekmek gibi her türlü hareket enerji harcamanızı gerektirir. Harcadığınız günlük enerjinin %30´u fiziksel aktivite için kullanılır. Fiziksel aktivite için gerekli olan enerji miktarını üç faktör belirler; aktivite türü, şiddeti ve süresi.
Egzersizde Çeşitlilik

Besin tüketiminde olduğu gibi egzersizde de çeşitliliğe, dengeye ve aşırıya kaçmamaya dikkat edin. Kalbiniz  dahil tüm kaslarınızı verimli şekilde çalıştırabilecek değişik aktivitelerden yararlanın. Her aktivite türünün değişik yararları olduğu için, egzersiz programınızı dengeleyin. Tam bir form kazanmak için, kardiovasküler dayanıklılığı ve esnekliği sağlayan, kas ve kemikleri güçlendirici egzersizlere ihtiyacınız olacaktır. Aşırıya kaçmadan formda kalmayı sağlayacak egzersizleri uygulayın, formda kalmak için her gün ağır egzersiz yapmak zorunda değilsiniz. Egzersiz önerileri çeşitlilik gösterse bile, sağlık uzmanları günlük yaşamınızda yaklaşık 30 dakikanızı egzersize ayırmanızı önerir. Hayatınızda yapacağınız küçük değişiklikler sizi sağlıklı ve zinde bir hayata hazırlar.
Unutmayın kilo vermek için harekete geçmeniz gerek. Aktif bir fiziksel yaşam tarzı, kalp sağlığından dayanıklı kemiklere ve stresten korunmaya kadar birçok olumlu sonuçlar verir. Çalışmalar, fiziksel olarak aktif olan kişilerin kilo vermede ve bunu korumada daha başarılı olduklarını gösteriyor.
Fiziksel aktivite enerji yakar. Yaktığınız enerji miktarı, yaptığınız aktivitenin süresine, sıklığına ve sürekliliğine bağlıdır. Aldığınız enerjiden daha fazlasını harcıyorsanız, vücudunuzdaki enerji depoları harcanır ve kilo kaybetmeye başlarsınız. Günlük yaşamınıza eklenen 30 dakikalık tempolu bir yürüyüşü düşünün. 60 kilogramlık bir kişiyseniz, günlük 110 kalori, 85 kilogramsanız 115 kalori harcarsınız. Bu da dört beş haftada 3500 kaloriye veya yarım kilogram vücut yağına eşittir. Fiziksel aktivite kas yapmanıza ve vücut yağından kaybetmenize yardımcı olur. Kilo vermek için uyguladığınız bir diyet programında egzersiz yapmadığınız zaman, vücut yağıyla beraber yağsız vücut dokusundan da kaybedersiniz. Fiziksel olarak aktif kişiler daha fazla yağsız vücut dokusuna sahiptirler. Hareket etmeseniz bile, yağsız vücut dokusunun korunabilmesi için yağlı vücut dokusuna oranla daha fazla enerjiye gereksiniminiz olur. Böylece, vücut yağı sizden daha fazla olan aynı kilodaki birisine kıyasla biraz daha fazla kalori   harcarsınız.

Sebze ve meyvelerin vitaminlerini korumak için nasıl tüketmeliyiz?




Sağlıklı bir hayatın olmazsa olmaz şartlarından biri doğru beslenme.  Beslenmenin önemli bir kısmını da tükettiğimiz sebze ve meyveler oluşturuyor. Ancak onlardan da yarar sağlayabilmemiz için yıkamadan pişirmeye pek çok kurala dikkat etmemiz gerekiyor. Aksi durumda, yararları kayboluyor. Yalnızca karın doyurduğumuz bir yemek haline gelebiliyor. Örneğin, bazı sebzeler saatlerce suda bekletildiği için besin değerini kaybedebiliyor ya da yemeğe renk vermesi için eklenen soda, sebzenin vitaminini öldürebiliyor. Peki sebze v meyvelerin besin değerinden yüksek oranda yararlanmak için neler yapmalıyız?
Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Şengül Sangu Talak, besinlerin vitamin değerlerinin nasıl korunması gerektiği ile ilgili özel önerilerde bulunuyor.
1- Sebze ve meyveleri şiddetli akan suyun altında yıkamayın: Sebze ve meyvelerin içindeki bazı vitaminler suda çözünüyor. Bu nedenle sebze ve meyveleri şiddetli akan suyun altında uzun süre yıkamayın. Hızlı akan su, yüzeyde oksijen kaybına neden olarak, yiyeceklerin besin değerini düşürüyor. Ayrıca sebzeleri yıkarken bütün halinde suya basın. Doğrayıp suya bastığınızda vitamin değerini öldürüyorsunuz. Aynı şekilde sebzeleri pişirirken de tencereye çok fazla su eklemeyin. Sebzeleri çok az suyla ya da buharda pişirmeyi tercih edin.
2- Sebzeleri büyük parçalara bölün:  Sebzeleri pişirmeden hemen önce ve büyük parçalar halinde münkünse elinizle bölün veya bıçakla kesin. Sebzeleri küçük parçalar halinde bölmek veya kesmek alan yüzeyini artırıyor. Alan yüzeyi ne kadar artarsa vitamin kaybı da o kadar çok oluyor.

3- Tencerenin kapağını kapalı tutun:
 Sebze ve meyveleri pişirirken tencerenin kapağını kapalı tutun. Böylece buhar kaybolmuyor ve yemeğin pişme süresi kısalıyor.
4- Sebze ve meyveleri çiğ tüketin: Eğer pişiriyorsanız mümkün olduğunca kısa sürede ve diriliğini koruyacak şeklide pişirin. B ve C vitamini gibi vitaminler ısıyla kolayca kayba uğruyor. Ispanak,  brokoli, karnabahar, lahana, bamya, patlıcan ve kabak gibi sebzeleri en fazla 10 dakika pişirin. Fasulye için de 20 dakika pişirme süresi yeterli.
5- Pişirme suyunu dökmeyin: Sebzelerin, makarnanın ve kurubaklagillerin pişirme sularını dökmeyin. Pişirme sularını çorbalara, yemeklerinize veya soslara ekleyerek yemeklerinizin besin değerlerini artırın.
6- Yemeğe soda eklemeyin: Sebzeleri pişirirken soda eklemeden pişirin. Pişirme sırasında eklenen soda, sebzelere daha yeşil bir renk kazandırmakla birlikte bazı vitaminlerde kayıplara neden oluyor.
7- Sebze ve meyvelerin yenilebilen kabuklarını soymayın: Eğer soymanız gerekiyorsa mümkün olduğunca ince soyun. Birçok vitamin ve mineral, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında bulunuyor. Sebze ve meyvelerin iç kısımlarındaki vitamin ve mineral yoğunlukları daha az.
8- Yağları yakmayın: Yağlar, uzun süre yüksek ısıya maruz kalırsa, vücut için zararlı maddeler (serbest radikaller) oluşuyor. Besinlerin yüksek sıcaklıkta kızartılarak yenmesi sağlık açısından zararlı. Ayrıca bu yiyecekleri fazla tüketmek şişmanlığa neden olurken, kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini de artırıyor.
9- Tatlıya şekerini piştikten sonra ekleyin:  Sütlü tatlı pişirirken şekerini ocaktan alırken ekleyin. Pişirme sırasında eklenen şeker ile sütün proteini birleşince protein kaybı oluşuyor.
10-  Yoğurdun suyunu dökmeyin: Yoğurdun suyunun süzülmesi veya bekletme esnasında oluşan yeşilimsi suyunun atılması vitamin B2 (riboflavin) kaybına neden oluyor. Riboflavin vücutta önemli işlevleri olan bir vitamin. Bu nedenle ekmek mayalandırma, bisküvi, pasta ve çorba yapımında değerlendirilmesi sağlık açısından faydalı.

Su içsem yarıyor diyenler




Çok yemek yiyerek alınan fazla enerjinin yakılamaması şişmanlamaya yol açarken, günlük enerjinin altında kalori alıp, az yemek de şişmanlatıyor. International Hospital Etiler Tıp Merkezi’nden, Beslenme ve Diyet Uzmanı Zerrin Aydın, “Vücudumuzun enerjiye ihtiyacı var. Günde 2 bin kalori alması gereken bir kişi, 1400 kalori alıyorsa, vücut az enerji almaya alışıyor. Sadece bir iki gün 2 bin kalori bile alsa zamanla kilo artışı oluyor. O zaman da su içsem yarıyor diyorlar. Aslında sebebi az kaloriyle yaşamaya alışmak” dedi.
Az kalori almak metabolizma hızının da düşmesine neden oluyor. Bir enerji dengesizliği ortaya çıkıyor. Her pazartesi diyete başlayanlar, kilo dengesi en çok bozulan kişiler arasında yer alıyor. Kiloyu korumanın bir matematik hesabı olduğuna değinen Zerrin Aydın, kısır döngünün aynı kaloride kalmayı başarmakla ve egzersizle kırılacağını söylüyor.
PAZARTESİ DİYETLERİ İŞE YARAMIYOR

Pazartesi diyetinin sakıncalarını anlatan Zerrin Aydın, bunları şöyle sıralıyor: “Pazartesi diyete başlayan bir kişi, ilk gün 1100 kalori alıyor. Ancak Salı ve Çarşamba günleri arkadaşlarıyla dışarı çıkıyor. Kek ya da pastaya dayanamayıp yiyor, aldığı kalori 2 bini buluyor. Ertesi gün yine 1100 kalori alıyor, bir sonraki gün dışarı çıkıyor, 1500 kalori alıyor. Bu dengesiz kalori alımı da vücudun şaşırmasına neden oluyor. Amaç zayıflamak oluyor ama aslında kilo alınıyor.”
KİLOYA HEP DİKKAT ETMEK DE ŞİŞMANLATIYOR

Sadece diyet yapanlar değil, hep kilosuna dikkat etmek için düşük kalori alanlar da kilo alıyor. Yani enerjinin dengesizliği nedeniyle de kilo alıyorlar. Bir gün az iki gün çok yiyorlar. Oysa her gün 2 bin kalori alsalar ve düzenli egzersiz yapmaya özen gösterseler, kilo da almayacaklar. Zerrin Aydın, dengesiz kalori alımlarını dengelemek için uzman diyetisyenler gözetiminde tıbbi beslenme tedavisi yapılmasının önemli olduğunu vurguluyor. Zayıflamak uğruna yarı aç yaşayanlara, sağlıklı beslenme programı hazırlanması gerektiğini anlatan Zerrin Aydın, “Kilo vermek isteyenlere sevmedikleri yiyeceklerden oluşan bir beslenme programının sunulmaması gerekiyor. Kişilerin yeme alışkanlıklarının, dışarıda yemek yiyip yemediklerinin, tatlı alışkanlıklarının ve egzersiz durumlarının da araştırılması önemli. Kas ve su kaybına neden olmayan, yağdan kilo vermeyi hedefleyen bir program hazırlıyoruz” dedi.
ZAYIFLAMAK DEĞİL KORUMAK ZOR

Artık kilo vermek kadar kiloyu korumak da önemli. Hiç zayıflama diyeti uygulamamış kişilerin kilo vermesi daha kolay. Ama hayatını sürekli zayıflama diyeti uygulayarak geçiren kişilerin, metabolizmaları yavaşladığı için kilo vermeleri sırasında vücut büyük bir direnç gösteriyor. Bu direnci kırmak da çok zor oluyor. Bu nedenle verilen kiloları korumak da, en az vermek kadar emek istiyor. Zayıflama programı bitip de koruma programına geçildiğinde, her 15 günde bir yağ, kas ve su ölçümü yapılıyor. Programı uygulayan kişilerden yediklerini ve yaptıkları kaçamakları yazmaları isteniyor. Kilo belli bir dengeye oturunca da belli bir kaloriyle devam etmeleri sağlanıyor.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Unutkanlık için hangi besinleri tüketmeliyiz?




Kimi zaman not aldığımız ajandamızı, cüzdanımızı, anahtarımızı nereye bıraktığımızı, kimi zamansa randevularımızı unutuyoruz… Çeşitli hastalıkların yanı sıra modern yaşamın getirdiği yoğun iş temposu, stres ve hatalı beslenme gibi olumsuz şartlar yüzünden ‘unutkanlık’ artık sadece ileri yaştaki kişilerin değil, her yaş grubunda sıkça görülen bir sorun haline geldi. Neyse ki bu olumsuz tablonun yanı sıra güzel haberler de var; bazı besinlerin düzenli tüketimi beyni çalıştırarak unutkanlığı önleyebiliyor! Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingür, güçlü bir hafızaya sahip olmak için özellikle orman meyveleri ve omega 3´ten zengin bir beslenme programı uygulamanız gerektiğine dikkat çekerek, dengeli beslenme ve aktivite sıklığının önemini vurguluyor.

2-3 YEMEK KAŞIĞI YABAN MERSİNİ

Her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Güçlü bir hafıza için porsiyonlardan biri mutlaka orman meyvesi, özellikle de yaban mersini olsun. Çünkü yabanmersini, bol miktarda içerdiği ‘polifenol’ sayesinde beyin hücrelerine saldıran serbest radikallerle savaşabiliyor. Günde 2-3 tepeleme yemek kaşığı, yani yaklaşık 30 gram yaban mersini tüketmeniz yeterli gelecektir. Eğer tazesini bulamazsanız kuru yabanmersini de yiyebilirsiniz. Ancak satın alırken mutlaka tadına bakıp şeker oranını kontrol edin. Ayrıca elma, böğürtlen, kiraz, kırmızı erik, ahududu, çilek en iyi antioksidan kaynaklarını oluşturuyor. Bunların yanı sıra; kayısı, kırmızı ya da yeşil üzüm, portakal, kırmızı greyfurt, şeftali, armut ve mandalina da çok güçlü antioksidanlardan. Muz, kivi, mango ve nektari de bol antioksidan içeriyor.

2 PORSİYON BALIK

Omega 3 yağ asidinden zengin, trans yağ asitlerinden fakir bir beslenme düzeni beyin sağlığı açısından oldukça önem taşıyor. Yapılan araştırmalarda, omega 3 yağ asitlerinden zengin beslenmenin Alzeimer riskini azalttığı ortaya kondu. Unutkanlığı önlemek için haftada 2 gün balık yemeniz şart. Eğer balık tüketemiyorsanız günde 1 gram omega 3 takviyesi almanızda fayda var. Ancak omega 3 yağ asidinin tüketim miktarı yaşa ve hastalık durumuna göre değişebiliyor. Bu nedenle günde ne kadar takviye almanız gerektiğini doktorunuza mutlaka danışın.

3 ADET CEVİZ

Ceviz de omega 3 yağ asidi açısından en zengin kaynaklardan biri. Güçlü bir hafızaya sahip olmak için günde 3 adet ceviz tüketmek, yaşlılık dönemine yapacağınız en büyük yatırımlardan biri olacak.

3 KEZ KIRMIZI ET

Araştırmalar özellikle B, C, D ve E vitaminlerine ağırlık verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Sağlıklı beslenme kurallarına uyulduğunda tüm bu vitaminler doğal yollardan alınabiliyor. Yoğun iş temposu, ağır çalışma koşulları ve doğal yetiştirilmeyen besinler nedenleriyle özellikle B 12 vitamini eksikliği ortaya çıkıyor. Haftada 3 kez kırmızı et, günlük süt, yoğurt peynir ve yumurta tüketimi vücuda yeterli B12 vitamini alınmasını sağlıyor.

1 KASE TAHIL

E vitamini beyin sağlığı açısından en temel antioksidanlardan birini oluşturuyor. Bu vitamin özellikle tahıllarda bolca yer alıyor. Bu nedenle bulgur, esmer pirinç, buğday, karabuğday, çavdar, yulaf gibi besinlere günlük diyetinizde mutlaka yer verin. E vitamini aynı zamanda ıspanak, kabak, semizotu ve lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler; zeytinyağı, fındık, ton balığı, sardalya, yumurta sarısı, domates ve patateste de bol miktarda bulunuyor.

Kırmızı şarap, çay ve bitter çikolata: Polifenol olan bitter çikolata, çay ve kırmızı şarap da beyni genç tutan besinlerden. Ancak kalorileri yüksek olduğu için sınırlı miktarda tüketmeyi de unutmayın.


BU ÖNERİLERİ MUTLAKA UYGULAYIN!


Beslenme ve Diyet Uzmanı Aslı İçingür, güçlü bir hafızaya sahip olmak için aşağıda yer alan maddeleri aksatmadan uygulamanızı öneriyor.


- Fiziksel aktivite şart: Beslenmenin yanı sıra fiziksel aktiviteyi de unutmayın. Haftada 3 defa 45 dakika egzersiz yapmaya özen gösterin.
 
- Bulmaca çözün, kitap okuyun: Beyin egzersizi yaptıracak aktiviteler ile uğraşın. Satranç, bulmaca ve kitap okumak beyin için en ideal etkinlikler arasında yer alıyor.

- Günde 15 dakika güneşe çıkın: D vitamini de beynin genç kalmasını sağlayan vitaminlerden. Bu vitamin için en etkili kaynak ise güneş ışığı. Her gün 15 dakika güneşlenmek vücuttaki D vitamini sentezini arttırarak eksikliğini önleyebiliyor.

- Trans yağlardan kaçının: Trans yağlardan kaçınmak sağlıklı beslenme stratejisinde önemli bir yere sahip. Hazır paketlenmiş yağlı bisküviler, cipsler, rafine gıdalar, fast food ve kızartmalardan uzak durmak unutkanlığa karşı dikkat etmeniz gereken en önemli kuralları oluşturuyor.

Göğsüs Küçültmek için: Lolipop İziyle Göğüs Estetiği




İri göğüslere sahip kadınlar, dış görünüşleri başta olmak üzere günlük yaşamlarında önemli sağlık sorunları yaşıyorlar. Bu nedenle pek çoğu küçültme operasyonu yaptırmayı tercih ediyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonsrüktif Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Halil İbrahim Canter, eskiden memede “ters T” şeklinde bir izle yapılan göğüs küçültme operasyonlarında artık “Lolipop İzi”yle yapılan operasyonların popüler hale geldiğini belirtiyor. Bu iz göğsün doğal kıvrımına çok uygun ve kıvrım bölgesinde açılıyor ve operasyon sonrasında göğsün alt bölgesinde kaldığı için dikkati çekmiyor.

NİÇİN TERCİH EDİLİYOR?

Büyük göğsü olan kadınlar, bu özelliklerinden dolayı çeşitli sağlık sorunları yaşayabiliyorlar. Bunların başında kamburluk geliyor. Orta yaş ve sonrası kadınlardaki göğüs küçültme operasyonları, kamburluğu önlüyor. Bu operasyonların önemli sonuçlarından biri de, genç kadınlardaki özgüveni arttırması. Çünkü büyük göğüsler kadını hem şişman gösteriyor, hem duruş bozukluğu yaratıyor, hem de kişinin kendine güvenini azaltıyor. Doç. Dr. Halil İbrahim Canter, genç yaşta göğüs küçültme operasyonu yaptıran kadınların bunu estetik kazanç olarak da gördüklerini ifade ediyor. Genç kadınların bebek dünyaya getirdikten sonra, büyük göğüslerin daha da büyümesi nedeniyle yaygın, yoğun sırt ağrılarıyla karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Dr. Canter, şunları söylüyor:
“Büyük memeyi küçültmek için ameliyat yapmak iskelet yapısını rahatlatıyor, dermatolojik sorunları da ortadan kaldırıyor. Yeni teknikler sayesinde operasyon 2-3 saat sürüyor. Memeyi küçültmede kullanılan farklı teknikler var. Her hastada aynı tekniği kullanmıyoruz.”

GENÇLERDE GÖĞSÜ ŞEKİLLENDİRMEK DAHA KOLAY

Büyük göğüslerin nasıl küçültüldüğü konusu hep merak konusu oluyor. Küçültme ameliyatları hakkında bilgi veren Doç.Dr. Halil İbrahim Canter, şu bilgileri veriyor:

• Meme başındaki süt kanallarının meme ile bağlantısını olabildiğince korumaya çalışıyoruz.
• Meme başının dolaşımını sağlamaya özen gösteriyoruz.
• Meme başını olması gereken yere taşımayı hedefliyoruz. Çünkü iri memelerde meme başı da genişliyor, olması gereken noktadan aşağı kayıyor.
• Olabildiğince az iz bırakıyoruz.
• Hangi tekniği kullanacağımızda memenin büyüklüğü ve sarkma miktarı önemli. Ayrıca kadının yaşı, yandaş hastalık olup olmaması önem taşıyor.
• Genellikle genç yaşta memeye şekil vermek daha mümkün. Yaş ilerleyip meme dokusu azalıp yağ içeriği artınca şekillendirmek daha zor oluyor.
• Eski yöntemlerde memeye şekil vermek için deriye şekil vermeye çalışılırdı.
• Yeni trend, daha çok meme dokusuna operasyon sırasında şekil verip, deriyi de gergin olmadan kapatmak yönündedir.
• Meme iyileşme süreci yaklaşık üç - altı aylık dönemi kapsıyor, böyle olunca kalıcılık sağlanıyor. Bu nedenle hastalara iyileşmenin bir süreç olduğunu, ameliyat biter bitmez çok mükemmel görünen bir memenin geç dönem sonuçlarının iyi olmayabileceğini anlatıyoruz.

BÜYÜK GÖĞSÜ, B ÖLÇÜSÜNE GETİRMEK İDEALDİR

Sütyen alırken arkasında iki numara yazıyor. 70-75-80-85-90 ifadesi sırt çevresinin ölçüsünü, A, B, C, D harfleri ise göğsün çevresinin ölçünü ifade ediyor. Kısacası göğsün kapladığı hacmin ölçüsü veriliyor. Kadınların estetik yapılırken beklentilerinin çok iyi sorgulanması gerekiyor. Bazı kadınlar dik olan ve küçük olmayan meme istiyor. Bazıları da iri halinin geçmesini ama çok da küçültülmemesini isteyebiliyor. Doç. Dr. Halil İbrahim Canter, memede B ölçüsünün ideal olduğunu, ancak her hastaya göre ideal tanımının değişebildiğini ifade ediyor. Çok uzun boylu, sadece göğsü büyük, geniş omuzlu bir kadına küçük göğüs yapmamak gerektiğini anlatan Dr. Canter, şunları söylüyor:
“Kadının genel fiziksel yapısına da bakarak, kendisiyle de paylaşarak hangi ölçünün yapılacağına karar vermek en iyisidir. Meme çok küçük olunca büyütmek için yağ enjeksiyonu ve protez uygulamak gerekebiliyor. Eğer hasta, hacmi hala fazla buluyorsa, çok küçük oldu diyorsa onu büyütmek daha zor. Trend olarak bakarsanız meme büyütme hastalarında şikayet daha çoktur, meme küçültmede şikayet daha azdır. Estetik kaygıyla değil, fiziksel rahatsızlıkla beraber gelirler. Küçültmeyle birlikte sırt, bel ağrısı, dermatolojik sorunların düzelmesi gibi sorunlar da eş zamanlı
giderilmiş olur.”

MASA BAŞI İŞ YAPANLAR ÜÇ GÜNDE İŞİNE DÖNEBİLİR

Estetik operasyon sonrasında göğse dren koyma ihtiyacı azalıyor, bazı hastalarda dren daha kısa sürede çekilebiliyor. Bu sayede estetik operasyon sonrasında erkenden banyo yapma imkanı bulunabiliyor. Hastalara balensiz ve pamuklu bir sutyen giymesi, içine gazlı bezler koyması öneriliyor. Çünkü akıntı olabiliyor. İlk bir- iki hafta boyunca bu sutyenin devamlı kullanılması gerekiyor. Sutyenin balensiz olması önemli, balenli sutyendeki teller baskı yaparak meme altında çizgiler oluşturabiliyor. Estetik meme operasyonundan sonra işe ne zaman dönülebileceğini, kişinin ağrıya dayanıklılığının ölçüsü ve işinin ne kadar aktif olduğu belirliyor. Eğer kişi çok aktif bir iş yapıyorsa yaklaşık 10 gün dinlenmesinde yarar var. Eğer masa başı iş yapıyorsa anestezinin etkisi geçinceye kadar 48-72 saat içinde işine dönebiliyor.

25 Eylül 2012 Salı

Meme Kanserinin Nüks Etmesini Geciktiren Üç Yeni Yöntem



Meme kanseri gelişmiş ülkelerde kadınlarda en sık görülen kanser olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki Amerika’da 80 yaşına kadar yaşayan her 8 kadından, ülkemizde de her 12 kadından biri hayatının herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanıyor. Günümüzde çok sayıda kadının meme kanserine yakalanmış olması bu hastalığın tedavisi için yapılan uluslararası çabaları da arttırıyor. Daha başarılı tedavi yöntemleri için yeni ilaçlar veya kombinasyonlar, binlerce hasta ile yapılan klinik çalışmalarla araştırılıyor. Bu çalışmaların sonuçları da meme kanseriyle ilgili uluslararası önemli sempozyumlarda duyuruluyor. Bu yıl da yine Aralık ayında Amerika Birleşik Devletleri’nin San Antonio kentinde düzenlenen ve bu alanda dünya çapında önemli uzmanların bir araya geldiği Meme Kanseri Sempozyumu’nda, tedavide umut veren yeni çalışmalar dikkat çekti. Yakın gelecekte meme kanseri tedavisinde uygulanması beklenen bu araştırmalar hakkında kongreye katılan Acıbadem Üniversitesi Tıbbi Onkoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. GülBaşaran’dan bilgi aldık.
OSTEOPOROZ İLAÇLARI MEME KANSERİNE BAĞLI NÜKSÜ VE ÖLÜMÜ ÖNLEYEBİLİYOR
1. GELİŞME: Osteoporoz tedavisinde ve kemik metastazı olan kanser hastalarında kullanılan ilaç grubu, erken evre meme kanserinde nüksü ve meme kanserine bağlı ölümleri önlüyor.
Kanseri olmayan osteoporozlu hastaların tedavisinde ve kemik metastazı (sıçrama) olan kanser hastalarında, yeni kemik metastazlarını önlemek amacıyla verilen bir ilaç grubu, erken evre meme kanseri hastalarında nüksü ve meme kanserine bağlı ölümleri önlüyor. Yedi yıllık takip sonuçları sunulan araştırmaya göre; menopoza girmemiş, hormon reseptörleri pozitif, yumurtalık fonksiyonları anti-hormon ilaçlarla baskılanarak menopoza sokulan erken evre meme kanseri hastalarında etken maddesi zolendronik asid olan ilacın tedaviye eklenmesi hem hastalığınnüksünü hem de hastalığa bağlı ölümü geciktiriyor. Bu yeni anlayış erken evre meme kanseri hastalarının tedavisinde pek çok onkolog tarafından artık kabul görüyor. 
HASTALIĞIN NÜKSÜ 7 AY GECİKTİRİYOR!
2. GELİŞME: İleri evre meme kanseri hastalarında uygulanan anti-hormon tedavisine eklenen ilaç, hastalığın nüks etmesini 7 ay geciktirilebiliyor!
Anti-hormon tedavilerinin temel özelliği kemoterapi gibi yan etkilerinin olmaması ve ağızdan alınabilmesi. Bu nedenle hastaların yaşam kalitelerini kemoterapi gibi olumsuz yönde etkilemiyor. Anti hormon tedavi yöntemi, ileri evre meme kanserli hastalarda uygulanması sonrasında hastalık, genellikle 8-11 ay içinde tekrar geri gelebiliyor. İşte yeni araştırma bu hastalara da umut veriyor. Araştırmaya göre; ileri evre meme kanseri hastalarının anti-hormon tedavilerine everolimus etken maddeli ilaç eklendiğinde hastalığın nüksü, 7 ay kadar geciktirilebiliyor. Böylelikle anti-hormon tedavilere karşı gelişen direncin kırılıyor ve ileri evre hastalara daha uzun süre kemoterapisiz bir seçenek sunuluyor. Everolimus etken maddeli ilaç günümüzde böbrek kanseri tedavisinde kullanılıyor. Meme kanseri hastalarındaki umut verici sonuçlarının uzun dönemli takipte de devam etmesi durumunda bu hastalar için kullanılması gündeme gelecek.
 “HER-2” POZİTİF TÜMÖRLÜ HASTALAR İÇİN YENİ BİR İLAÇ!
2. GELİŞME: Tümörlerinde “Her-2/neu” proteini fazla miktarda saptanan ileri evre meme kanseri hastalarında hastalığın nüks etmesini 6 ay kadar gecikiyor.
“Her-2”  proteini tüm meme kanseri hasta tümörlerinin yaklaşık yüzde 25’inde fazla miktarda bulunabilen  bir protein. Bu proteinin fazlalığı saptanan ileri evre ve erken evre meme kanserli hastalarda, yaşam süresini uzatan 2 önemli ilaç kullanılıyor.
Her iki ilaç da yan etkileri az, sadece tümöre yönelik etkileri olan “akıllı ilaçlar” grubuna dahil ve kemoterapi ile birlikte verildiklerinde tümörü küçültme etkileri daha da artıyor. Yeni araştırma ileri evre, tümörlerinde “Her-2” proteinini fazlaca bulunan hasta grubunu yakından ilgilendiriyor. Bu hastaların tedavisinde kemoterapi ve trastuzumab etken maddeli ilaç,  Pertuzumab etken maddeli yeni ilaç ile birlikte verildiğinde nüks süresinin 6 ay kadar geciktiği görülüyor.  Pertuzumab etken maddeli yeni ilacın, bu hastalar için yeni ve önemli bir tedavi seçeneği olarak yakın gelecekte uygulanacağı öngörülüyor.

Rahim Ağzı Kanserinden Konumak için HPV aşısı

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özlem Özgür Gürsoy aslında rahim ağzı kanserinin önlenebilen tek kanser türü olduğuna dikkat çekerek," Hastalığa yol açan Human Papilloma Virüsü´ne karşı geliştirilen aşı da hastalıktan korunmada önemli bir rol oynuyor" dedi.

Kadınlarda en sık görülen 2. kanser türü olan rahim ağzı kanseri nedeniyle her 2 dakikada 1 kadın hayatını kaybediyor! Oysa rahim ağzı kanseri düzenli olarak yaptınlması önerilen pap smear testi ve hastalığa yol açan Human Papilloma Virüsü´ne karşı geliştirilen aşı ile önlenebilen tek kanser türü.
Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özlem Özgür Gürsoyaslında rahim ağzı kanserinin önlenebilen tek kanser türü olduğuna dikkat çekerek, "Gelişmiş ülkelerde rahim ağzı kanserinin görülme sıklığı ve bu hastalığa bağlı ölümler gün geçtikçe azalıyor.
Çünkü hasalık pap smear testi ile çok erken dönemde, hatta hücreler kansere dönüşmeden önce tespit edilebiliyor. Hastalığa yol açan Human Papilloma Virüsü´ne karşı geliştirilen aşı da hastalıktan korunmada önemli bir rol oynuyor." dedi.

Sorumlusu Human Papilloma Virüsü! Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Özlem Özgür Gürsoyrahim ağzı kanserinin yüzde 99´undan cinsel yolla bulaşan ve 80 tipi bulunan HPVnin (HumanPapilloma Virüsü) sorumlu tutulduğunu belirtti. Gürsoy, Virüsün özellikle rahim ağzına yerleştiğini ve zamanla buradaki hücrelerde değişime yol açtığını da vurgulayarak, virüsün tip 6 ve tip 11igenital bölgede siğiller ile kendini gösterirken, Tip 16 ile 18´ i ise erken dönemde tedavi edilmediği takdirde rahim ağzı kanserine neden olabildiğini de kaydetti.

Uzun yıllar hiçbir belirti vermiyor! 
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Özlem Özgür Gürsoy rahim ağzı kanserinin erken dönemde hiçbir belirti vermeden uzun yıllar sinsi sinsi geliştiğine dikkat çekerek şunları söylüyor: "Bu kanser türü yaklaşık 10 yıl hiçbir şikayete yol açmayabiliyor. Belirti verdiği döneme girdiğinde ise en sık cinsel ilişki sonrası lekelenme tarzında gelişen kanama ile kendini gösteriyor. Adet miktarında ya da süresinde artış ve kahverengi vajinal akıntı da rahim ağzı kanserinin diğer belirtilerini oluşturuyor. Daha ileri evrelerde bel ve kasık ağrısı, idrar yapmakta güçlük ya da bacak ödemi görülebiliyor".

Pap smear testi ve aşı koruyor! 
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Özlem Özgür Gürsoy düzenli olarak yapılan Pap Smeartesti ile virüsün yol açtığı kanser öncesi oluşumların tespit edilebildiğini belirtiyor. Bu nedenle cinsel ilişkiye
girdikten sonra yılda bir kez, sonuç 3 yıl ardı ardına negatif çıkarsa, testin bu durumda 3 yılda bir tekrar edilmesi öneriliyor. Şüpheli bir durum olduğunda testin 6 ayda bir tekrarlanması uygun görülüyor. Dr. Özlem Özgür Gürsoy virüsün belirli tiplerinin yol açtığı rahim ağzı kanserinden HPV aşısı yaptırarak da korunmanın mümkün olduğuna dikkat çekiyor. Yapılan çalışmalara göre, aşı 11 yaşından itibaren 3 doz şeklinde yapıldığı takdirde yüzde 70 gibi yüksek bir oranda, 8 yıl boyunca koruma sağlıyor. Aşı daha düşük oranda olsa da cinsel ilişkiye girmiş kadınlarda da koruyucu oluyor. Bu nedenle uzmanlar aşının 45 yaşına kadar yapılmasını öneriyor.

Meme Kanseri ile İlgili Blmemiz Gerekenler



Meme kanserinin görülme oranının arttığına vurgu yapan uzmanlar, gelişmiş batı ülkelerinde 50 yıl önce her 20 kadından birinde saptanan meme kanserinin, günümüzde her 8 kadından birine düşmüş durumda olduğunu belirtiyor. Sağlık Bakanlığı ve üniversitelerin verileri birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de her 12 kadından birinin hayatının bir döneminde meme kanseri olduğu ortaya çıkıyor.
Acıbadem Bursa Hastanesi Onkoloji Bölüm Sorumlusu Doç. Dr. Bülent Orhan, hastalığın gerçek nedeninin henüz net olarak bilinmediğini kaydederek meme kanseri tespit edilen kadınların üçte ikisinin, bilinen risk faktörlerinin hiçbirini taşımadıkları halde bu hastalığa yakalandığına dikkat çekiyor. Doç. Dr. Orhan, meme kanseri le ilgili merak edilenleri yanıtladı:

Meme kanseri nedir?
Meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücre gruplarından birinin değişime uğraması ve kontrolsüz olarak çoğalması nedeniyle oluşan tümör sonucu ortaya çıkan bir hastalık. Kanserli doku, önce yakın çevresine sonra, memeye yakın lenf bezlerine yayılıyor. Zamanında tanı konulup tedavi edilmeyen hastalarda kanser diğer organlara yayılarak tedavisi olanaksız evreye geçiyor.
Meme kanserinin risk faktörleri nelerdir?
Kadın olmak, 50-70 yaş arasında ve menopoz sonrası dönemde olmak, ailesinde ( anne veya baba tarafında) meme kanserine yakalanmış akrabaları olmak ( Akrabalık derecesi ne kadar yakın ve meme kanserli akraba sayısı ne kadar fazlaysa risk o kadar yükselir), daha önce meme kanserine yakalanmış olmak, adet başlama yaşının erken ve menopoz yaşının geç olması, hiç doğum yapmamış olmak, ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak, doğum yapmış fakat bebeğini emzirmemiş olmak, uzun süreli hormon tedavisi olmak, uzun süreli hormon tedavisi almak, modern şehir yaşamı ortamında yaşamak, şişmanlık; özellikle menopoz sonrası fazla kilo almak ve doymuş yağlardan zengin gıdaları fazla miktarda tüketmek ve fiziksel aktivite azlığı risk faktörlerindendir. Bu etkenler; meme kanseri gelişmesi ihtimalini artırmakla birlikte, meme kanserine yakalanan kadınların yarısından çoğu bilinen risk faktörleri taşımayan kadınlardır.

Hastalığın tanı yöntemleri nelerdir?
Kendi kendine muayene, doktor muayenesi ve görüntüleme yöntemleri ile hastalık teşhis edilebilinir.
Kendi kendini muayene etme:  Meme kanserlerinin yüzde 70’ini hastalar kendi memelerini incelerken veya muayene ederken buluyorlar. Bu yüzden 20 yaşından sonra kadınlar; ayda bir kez, adet bitimi sonrası dönemde tercihen ayna karşısında kendi memelerini gözlemlemeli ve elleriyle memelerini ve koltuk altlarını yoklamalılar. Herhangi bir değişiklik fark ettiklerinde ise, en kısa sürede doktora başvurmalılar.
Doktor muayenesi: Memeleriyle ilgili hiçbir şikayeti olmasa da her kadının 20-40 yaş arası 3 yılda bir, 40 yaşından sonra ise yılda bir kez klinik meme muayenesi için meme konusunda deneyimli bir genel cerraha muayene olması gerekiyor.
Görüntüleme yöntemleri: Meme görüntülemesi, meme kanserini mümkün olan en erken evrede saptamayı amaçlıyor. Teknolojik gelişmelere ve özellikle tarama mamografisinin yaygın olarak kullanımına paralel olarak, elle hissedilmediği halde görüntüleme yöntemleri ile saptanabilen meme kanseri olgularında belirgin artış görülüyor.
Sık kullanılan görüntüleme yöntemleri nelerdir, açıklar mısınız?
Mamografi; Mamografi meme hastalıklarının değerlendirilmesinde X ışınları kullanılarak gerçekleştirilen bir görüntüleme yöntemi. Klinik muayene ile tespit edilemeyen meme içindeki küçük kitleler ve değişiklikler mamografi ile ortaya çıkabiliyor. Mamografi meme kanseri tanısında, temel tanı yöntemi. Bu yüzden ‘altın standart’ olarak kabul ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 40 yaşından itibaren her kadının yılda bir kez tarama mamografisi çektirmesinin gerekli olduğu görüşünde.
Mamografide kullanılan radyasyon dozu çok düşük ve zararlı değil. Şikayeti olmayan kadınlarda tarama amaçlı, şikayeti olanlarda ise tanı amaçlı kullanılıyor.
Mamografinin önerilmediği grup; 35 yaş altı kadınlar. Nedeni ise bu yaşlarda meme dokusunun yoğun olması, mamografininduyarlılığının azalması ve bu dönemde meme dokusunun radyasyona duyarlılığının fazla olması olarak sıralanıyor. 
Ultrasonografi: Ultrasonografi mamografiye yardımcı bir tetkik. Ultrasonik ses  dalgaları kullanılarak görüntüleme sağlanıyor. En önemli kullanım alanı; klinik muayenede veya mamografide saptanan kitlelerin içyapıları hakkında bilgi vermesi. Genç hastalarda ultrasonografi, mamografiye göre daha çok bilgi veriyor.
Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI): Yapısal bulgularla işlevsel bulguları birleştirme özelliği nedeniyle meme kanseri için en duyarlı görüntüleme yöntemlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Yerinde ve doğru zamanda kullanıldığında çok değerli bilgiler elde ediliyor. Günümüzde giderek daha yaygın kullanılıyor.
Biyopsi: Meme kanseri şüphesi taşıyan kitleyeya lezyonlardan patolojik inceleme için örnek alma yöntemi. İnce iğne, tru-cut(otomatik kalın iğne) ile veya cerrahi teknikle şüpheli kitleden doku örneği alınıyor. Cerrahi biyopside genellikle kitlenin tamamı çıkarılarak patolojik incelemeye gönderiliyor.
Elle hissedilemeyen, meme dokusunun derin bölümlerindeki şüpheli lezyonların biyopsisi; Mamografi, ultrason veya MRI kılavuzluğunda radyolog tarafından gerçekleştiriliyor. Elle hissedilemeyen şüpheli lezyonların cerrahi olarak çıkarılmaları için ameliyattan önce radyolog tarafından tel ile işaretlenmeleri gerekiyor. Cerrah bu teli takip ederek ameliyatı memeye gereksiz yere hasar vermeden gerçekleştiriyor. İşaretlenmesindeki amaç, minimal doku volümüyle lezyonun
 tamamının çıkarılmasını sağlarken en iyi kozmetik sonucu elde etmek.

Meme kanseri nasıl tedavi edilir?
Son yıllarda meme kanseri tedavisinde bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişiyor. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla oluyor.
Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılıyor. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkologu, radyolog, patolog, psikolog ve plastik cerrah gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunuyor.
Hastalığın tedavisinde kullanılan dört yöntem vardır. Bunlar; cerrahi tedavi, kemoterapi, radyoterapi, ve hormon tedavisidir.

Cerrahi tedavi nedir?
Meme kanserinin bugün bilinen en önemli tedavisi; tümörün ve tümörden kopan tümör hücrelerinin yayıldığı lenf nodlarının cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Bugün ameliyatta yapılan işlem ile meme kanseri; memenin tamamı alınmadan tedavi edilmekte, hastalığın hangi evrede olduğu kesin olarak ortaya konmakta ve bu sayede yapılacak ek tedavilerin şekli ( ışın, hormon, kemoterapi) açığa kavuşturulmaktadır.

Kemoterapi nedir?
Kanser hücrelerini yokedici ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılıyor. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç kullanıldıktan sonra ara verilir.
Bazı olgularda cerrahi tedaviden sonra, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir.

Işın tedavisi (Radyoterapi) nedir?
Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacıyla yapılıyor. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri bulunuyor. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Işın tedavisinin yan etkileri yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.
Hormon tedavisi nedir?
Hormonal tedavi sürecinde amaç; büyüme ve çoğalma için gerekli olan hormonların kanserli hücrelere ulaşmasını engellemektedir. Bu tedavide hormonların çalışma biçimlerini değiştiren ilaçlar kullanılmaktadır. Bunlar genellikle ostrojenhormonunun etkisini veya üretimini azaltan ilaçlardır. Güvenli ve iyi tolere edilen bu ilaçların uzun süreli kullanımı gerekebilir.

Belirtilere dikkat edin!
• Memede elle hissedilen bir sertlik veya kitle,
• İki meme arasında son dönemde ortaya çıkan asimetri,
• Meme başında veya meme cildinde içe doğru çekinti,
• Memede kızarıklık, yara, egzama, kabuklanma, çatlama,
• Meme cildinde portakal kabuğuna benzer  görünüm,
• Meme başında şekil veya yön değişikliği,
• Memede olağan dışı şişlik veya boyut artışı,
• Adet dönemlerinde memede rastlanabilenden farklı karakterde ağrı,
• Meme başından akıntı; özellikle pembe, kırmızı renkte,
• Koltuk altında sertlik, şişlik veya kitle.

24 Eylül 2012 Pazartesi

LPG nedir?Nasıl yapılır?




LPG nedir? Nasıl yapılır? Sonrasında nelere dikkak etmemiz gerekir? Sorularla LPG..

LPG nasıl bir yöntemdir ?

Aspirasyon (emme) ve dönme aksiyonlarının birlikte kullanılarak deri ve deri altı dokulara negatif basınç uygulanması prensibine dayanan bir yöntemdir.
LPG doğru kullanıldığında ve eğitimini almış kişiler tarafından yapıldığında bir beden küçülme genellikle sağlanır. İki beden küçülme ise kişiye bağlı elde edilebilecek bir sonuçtur. Bu küçülmeler bazen aynı kiloda kalarak bile olabilir. Kilosu fazla olmayan ama vücut formu bozulmuş olan bayanların silüetleri güzelleşebiliyor.
Liposuction sonrası görüntüyü düzeltip şekillendirmede bel oyuntusunu, kalçaların yuvarlaklaşmasını, poponun biraz daha kalkması LPG ile sağlanabilir.

Başarılı sonuç için kaç seans gereklidir?

Tercihimiz 18-20 seansdır. Seans süresi 35 dakikadır.

Seanslar sırasında kişiye düşen görevler nelerdir?

Günde 2-3 litre su tüketmeleri ve periyodik olarak haftada 3 gün, birer gün ara vermek kaydıyla uzman tarafından kontrol edilmesi gerekiyor.

Bu yöntemin başka kullanım alanları da var mıdır?

LPG sıkılaştırma ve beden küçültme sistemi olarak kullanıldığı gibi aynı zamanda izlerin azaltılmasında da kullanılır. Lenf dolaşımını hızlandırdığı için hastaların sağlıklı ve daha konforlu yaşamalarını sağlar. Çünkü lenf dolaşımı ile vücuttan toksinler atılır. Lenf drenaj yapıldıktan sonra, hasar gören yağlar dolaşıma karıştığı için vücuttan atılması daha kolay olur.

Hangi rahatsızlıklarda LPG yöntemi kullanılmaz?

Son beş sene içerisinde kanser tedavisi görmüş olanlar, hamileler, süt veren anneler, şeker hastaları, kalp pili takılmış olanlar ile yüksek tansiyon hastalarının LPG'ye alınmaması gerekiyor.

Karın yağları kadınlar için önemli bir sorun. LPG bu bölgede de etkili midir?

LPG karın bölgesindeki yağlarda da etkilidir. Karın yağları yok edilebildiği gibi aynı zamanda dokuların elastikiyeti güçlendirilir ve bağ dokusunun görüntü olarak da sıkılaştığı göze çarpar hale gelir. LPG, bayanların bel bölgesinde 6 cm’e kadar daralma sağlayabilir.

LPG kullanımı sırasında nelere dikkat etmek gerekiyor?

En önemli nokta eğitimli bir uygulayıcının olmasıdır. İkinci olarak kişiye özel kıyafet giydirilmesi, kişinin uygulama öncesinde sağlıkla ilgili bir sorununun olup olmadığına ve kişinin çalışılması gereken bölgelerinin tespit edilerek programlanması gerekiyor.

Havuç Suyu Mucizesi!


Büyük bir merak ve ilgi ile takip ettiğimiz Prof. İbrahim Saraçoğlu'ndan Havuç hakkında bilmemiz gerekenler ve Havuç Suyu Kürü hakkında güzel bir röpartaj :)




Mine Şenocaklı'nın kaleminden..

Hem kadınlarda hem erkeklerde



Mine Şenocaklı
“Hocam havuç için doğal Viagra demiştiniz” diyerek söze giriyorum, gülerek yanıtlıyor Prof. Saraçoğlu: “Tavşanlar niye çok hızlı ürüyor sanıyorsunuz? Çünkü onların temel besini havuç seks hormonlarını aktive ediyor!” Ama bunu duyup hemen bol bol yiyeyim demeyin.

Zira havuç bu etkiyi ancak taze sıkılmış olarak içildiğinde yapıyor!

Hocam dünkü yazımızda “Havuç doğal Viagra’dır” demiştiniz. Ama iktidarsızlığa doğal çözüm olan keçiboynuzu küründen fırsat kalmamıştı konuşmaya... Havucun bu gücü nereden geliyor?

Tavşanlar niye çok hızlı ürüyor sanıyorsunuz? Çünkü onların temel yiyeceği havuç, seks hormonlarını aktive eden mucizevi bir sebzedir. Eğer siz de taze sıkılmış havuç suyu kürünü uygularsanız, cinsel gücünüzdeki artışı kısa zamanda fark edersiniz. Birkaç yıl öncesine kadar havucun bu özelliğinin olabileceğini düşünmek kimsenin aklına gelmezdi. Ama son araştırmalar havucun hem düşünme gücünü artırdığını hem de iktidarsızlığa karşı mükemmel bir önleyici güç olduğunu ortaya koydu. Havuç aynı zamanda cinsel dürtüyü artırma özelliğine de sahip.

Havuç bu kadar faydayı nasıl sağlayabiliyor?

Havucun içindeki en önemli etken madde falcarinol. Onun birinci özelliği ise, tümör oluşumuna engel olabilmesi. Tıp diliyle söylemek gerekirse falcarinol maddesi anti-neoplastik özelliği olan etkin bir madde.

Yani kansere karşı da önleyici?

Evet. Falcarinolün ikinci özelliği ise, tümörün büyümesini yavaşlatabilme gücünün olması. Diğer bir ifadeyle antitümör etki göstermesi.

Kitabınızda havucun özellikle deri ve akciğer kanserine karşı önleyici olduğunu söylüyorsunuz...

Evet. Prostat, pankreas veya meme kanserine karşı bu önceliyici gücü yoktur. Bir bitkinin kansere karşı önleyici gücünden bahsediliyorsa mutlaka hangi kanser türüne karşı etkili olduğu sorulmalı ve öğrenilmelidir. Örneğin, rahim ağzı kanserini önleyebilen en güçlü bitki enginardır. Meme kanserini önleyebilen, eğer başlangıç aşamasındaysa durdurabilen ve tedavi gücü olan bitki ise arslanpençesidir.

Gözler için domates suyu daha iyi

Havuç için en çok gözlere iyi gelir denir...

Evet, kime sorsanız hemen gözlere iyi geldiğini söyler. Ama benim araştırmalarıma göre, domates gözlerimiz için havuçtan daha faydalı. Şüphesiz ki havuçta gözler için faydalı etken maddeler var. Örneğin, betacryptoxanthin A vitaminini aktive etmekte etkilidir. Ancak taze sıkılmış havuç suyu ile mukayese edildiğinde domates suyu gözler için çok daha etkilidir. Havuç, bol miktarda A vitamini içerdiğinden gözler için faydalıdır. Burada bilmemiz gereken nokta A vitamininin yağda çözünen bir vitamin olmasıdır. Havuç suyunu doğrudan içtiğimiz takdirde içerdiği A vitamininden tam anlamıyla istifade edemeyiz. İçerdiği A vitaminini büyük oranda vücudumuza kazandırmak istiyorsak, içine iki-üç damla sıvı yağ damlatmamız gerekir. Bu A vitamininin çok daha büyük oranda vücudumuz tarafından emilmesini sağlayacaktır. Avrupa’nın bazı şehirlerinde taze meyve suyu satan dükkanlarda havuç suyu sipariş ettiğiniz zaman, “Birkaç damla sıvı yağ damlatalım mı?” diye sorulmasının nedeni budur.

Havuç kürünün başka faydaları da var mı?

Havuç kürü, insan vücudunda bulunan OGG1 enzimini aktive etme özelliğine sahip. OGG1 enziminin aktivitesinin düşüklüğü ise akciğer kanserinin oluşumunda oldukça etkilidir. Akciğer kanserine yakalanmış hastalarda bu enzimin düşüklüğü gözlenmiştir. Taze sıkılmış havuç suyu kürü, OGG1 enziminin aktivitesini yükselterek bu kanser türüne karşı güçlü bir önleyici özellik göstermektedir. Bu özellik keçiboynuzu küründe de bulunuyor.

Sperm sayısını artırıyor

Cinsel performansı nasıl artırıyor havuç suyu?

Havucun köklerinde acethylcolin maddesi bulunuyor. Acethycolin beyin hücrelerinde bulunan bir madde. Mesela Acethycolin seviyesinin Alzheimer hastalarında düşük olduğu birçok klinik deneyle ortaya konmuştur. Havuç ise sinir sistemiyle ilgili olarak doğrudan etkili birçok etkin madde içeriyor. Özellikle seksüel hormonlar doğrudan sinir sisteminin kontrolünde olan hormonlardır.

Yani sinir sistemi hormonları, hormonlar da sinir sistemini etkiliyor?

Evet. Havuç suyu içerdiği bazı etkin maddeler bakımından aynı zamanda mükemmel bir seksüel hormon grubu uyarıcısı, aktifleyicisi ve dengeleyicisidir. Bu nedenle, geçici olarak cinsel isteksizliğe veya yaşlılığa bağlı giderek azalan iktidarsızlığa karşı mükemmel bir önleyici ve de takviye edicidir. Havuç suyu kürünü uygulayanlar zamanla cinsel güçlerinde, sperm sayılarında ve prostat sıvılarındaki hacim artışını rahatlıkla gözleyebilirler. Ama havuç suyu bu konularda dün konuştuğumuz keçiboynuzu kürü kadar etkili değildir, bunu da belirteyim...

Ayrıca ileri yaşlarda algılama gücü giderek zayıflar. Havuç suyu kürü aynı zamanda algılama gücünü mükemmel bir bir şekilde artırır.

Bu yüzden Alzheimer’a karşı da öneriyorsunuz...

Evet. Alzheimer hastalığına karşı havuç suyu kürünün önleyici etkisi çok yüksek. Bu kür Alzheimer hastalığına karşı çok yönlü olarak etkisini gösteriyor. Önleyici gücünün arkasında yatan etkenlerden biri frataxin proteininin artışını sağlamasıdır. Frataxin, insan vücudunun ürettiği antioksidan özellikli, hücreye zarar veren, ölümüne neden olan serbest radikalleri zararsız hale getiren bir proteindir. İnsan vücudunda frataxin proteinin azalması hücre ölümünün artması anlamına gelir ki, bu da yaşlanmayı hızlandıran bir durumdur. İşte havuç suyu kürü, antioksidan özelliğiyle frataxin proteininin artışını sağlayarak serbest radikallerin hücre ölümlerine sebep olmasını engeller.

Alzheimer hastalığının pek çok evresi var... İleri dönemde de etkili oluyor mu havuç suyu kürü?

Tabii ki bu kürün tedavi gücü bu hastalığın evrelerine göre değişiyor. Başlangıç evresindeki bir Alzheimer hastasının bu kürle tamamen sağlığına kavuşması mümkün. Alzheimer hastalığı ileri yaşlardaki insanların korkulu rüyasıdır. Eğer Alzheimer’a yakalanmaktan korkuyorsanız zaman zaman mutlaka bu kürü uygulayın. Havuç suyu kürüne başladıktan birkaç hafta sonra yavaş yavaş hatırlama yeteneğinizin arttığını, daha hızlı düşünmeye başladığınızı ve düşünce gücünüzün belirgin bir şekilde arttığını, diğer bir anlamda düşünme ve hatırlama yeteneğinizdeki yavaşlığın ortadan kalktığını hissedeceksiniz. Havuç suyu kürünü uygulayarak erken dönem Alzheimer hastalığını yenmiş birçok insan tanıyorum. Çünkü havuç suyunda Alzheimer’ı önleyici tam 17 tane etkin madde var.

Çocuklarınıza da havuç suyu içirin, zihin açar

İlk günkü yazımızda “Boyu 20 santimi geçen kocaman yapraklı, kalın saplımaydanozları yemeyin” demiştiniz. Havuç için de böyle önerileriniz var mı?

Satın aldığınız havuçlar taze ve olgunlaşmış olmalıdır. Kolay bükülebilen veya tazeliğini kaybetmiş olan havuçları satın almayın. Kolayca eğilebilmesi havucun tazeliğini yitirmiş olduğu anlamına gelir. Tam olgunlaşmadan toplanmış olan küçük havuçlarda ise şeker oranı yüzde 6 daha yüksektir. Bu yüzden özellikle migren ve Alzheimer’a karşı kullanılacak havuçların mümkün olduğu kadar irileri seçilmelidir. Havuç olgunlaştıkça içerdiği şeker oranı da azalır. Bu arada havucun rengi ne kadar güçlüyse içerdiği beta-karoten maddesi de o kadar fazladır.

Peki hocam salatada kullanılan rendelenmiş havucun hiç mi faydası yok?

Tabii ki var. Ancak istenilen düzeyde ve güçte değil. Bu şekilde havucun sadece besin değerlerinden istifade edilmiş olunur. Onun tedavi edici veya önleyici gücünden faydalanmak istiyorsanız mutlaka kürünü uygulamanız gerekir. Erken bunamada havuç suyu bulunmaz bir nimettir. Unutkanlık şikayetiniz mi var, buyrun uygulayın. Bir ay boyunca akşamları bir çay bardağı içeceksiniz. Unutkanlığınız dördüncü, beşinci günden sonra ortadan kalkar.

Zihni açıyor yani?

Evet. Özellikle sınav dönemlerindeki çocuklar için de öneriyoruz. Yatmadan önce bir çay bardağı içsinler.

Peki ya cinsel performansa karşı etkili olması için nasıl içilmeli?

Aynı şekilde... Taze sıkılmış havuç suyunun tüketim zamanı oldukça önemli. Özellikle unutkanlığa ve Alzheimer’a karşı kullanılırken akşam yemeklerinden en az iki saat sonra içilmesi gerekir. Eğer o akşam yatağa geç girecekseniz havuç suyunu akşam yemeğinden iki saat sonra içeceğim diye kendinizi programlamayın. Havuç suyu kürünü uygulamada en önemli nokta uykunuzun gelmiş olmasıdır. En kolay ve en doğru uygulama yatağa giderken içmektir. Çünkü yatağa gitmeye karar verdiğinizde uykunuz gelmiş ve beyindeki bazı hormonların da seviyeleri değişmeye başlamış demektir.

İki yudum soğuk süt mucizeler yaratır!

Hocam “Havuç suyunun önemli bir özelliği de yemek borusu ve mide yanmasına karşı olan gücüdür” diyorsunuz...

Evet. Mide yanması çekenler için bir bardak havuç suyu bulunmaz bir nimettir. Eğer mevsiminden dolayı veya herhangi bir nedenle havuç bulunamıyorsa, sadece iki yudum soğuk süt de yemek borusu ve mide yanmasına karşı 3-4 dakika içinde mucizeler yaratır. Eğer bir süre sonra yanma ve ağrı tekrar başlıyorsa, iki yudum süt daha için. Her yanma başladığında iki yudum sütle mide yanması zaman aralıklarının giderek açıldığına ve bu konudaki yanma şikayetinizin ortadan kalktığına şahit olabilirsiniz. Süt bu konuda gerçek bir mucize yaratır ve sizi tedavi eder. Bu uygulama bir hafta veya on gün sürebilir. İki-üç gün içinde yanma şikayetinin bittiğini belirtenler de var. Daha hızlı etki eder düşüncesiyle kesinlikle iki yudumdan fazla süt içmeyin. Kullanacağınız sütün soğuk veya oda sıcaklığında olmasına dikkat edin. Sıcak sütün bu durumlarda faydası çok daha azdır.

Süt nasıl etki ediyor mideye?

İki yudum süt mide için antiasittir. İçildikten birkaç saniye sonra mide asidinin pH değeri 3-5’e yükselir. Yükselmesiyle de asitlik derecesi zayıflar ve reflüye bağlı yanma ve ağrı yok olur. Reflü şikayetinin şiddetine göre beş dakikayla birkaç saate kadar da bu durum korunur.

Unutkanlığa ve Alzheimer’a karşı da etkili!

Üç ay boyunca her gün akşam yemeğinden iki saat sonra taze sıkılmış bir çay bardağı havuç suyu için. Üç ay tamamlandıktan sonra haftada en fazla iki-üç defa yine akşam yemeklerinden iki saat sonra bir çay bardağı havuç suyu içmeyi alışkanlık haline getirin. Bundan sonra her 6 ayda bir, 1 ay boyunca bu kür tekrarlanabilir. Havuç suyunu içtikten sonra üzerine başka bir şey tüketmemeye özen gösterin. Her akşam taze olarak hazırlanması ve fazla bekletilmeden tüketilmesi gerekir. Kesinlikle birkaç günlük hazırlayıp dolapta bekletmeyin. Bu kür aynı zamanda akciğer ve deri kanserlerine ve kalp krizine karşı da önleyicidir. Ama bu bitkiye karşı bir alerjiniz olup olmadığını mutlaka başlamadan önce bir hekime danışıp öğrenin.

Sigara ve alkol kullanıyorsanız bu kürü uygulamayın

Beta-karotenin deri ve cilt kanserini önlediği biliniyor. Bu nedenle bir grup Avusturyalı bilim adamı, beta-karotenin bu gücünü ortaya koymak için klinik deneyler başlattılar. Yapılan bu klinik deneylerin sonucu oldukça şaşırtıcı. Alkol ve sigara içenler beta-karoten aldıklarında bağırsak kanserinin ön basamak oluşumlarında en az iki misli artış gözlenmiştir. Alkol ve sigara kullanmayanlardaysa tam aksine yüzde 44 azalma gözlenmiştir. Kısaca, beta-karoten içerikli besinler sigara veya alkol kullananlarda bağırsak kanserine yakalanma riskini iki kat artırırken, sigara veya alkol tüketmeyenlerde bağırsak kanserine yakalanma riskini yüzde 44 önleyebilmektedir. Bu nedenle sigara veya alkol tüketenlerin zengin beta-karoten içeren besinlerde ölçülü olmaları önerilmiştir. Havuç, zengin bir beta-karoten kaynağıdır. Eğer sigara veya alkol tüketiyorsanız havuç kürü uygulamayın.

Şeker hastaları için de sakıncalı

Havuç suyu kürünün herhangi bir yan tesiri yoktur. Ancak şeker hastaları da kullanmamalıdır.





23 Eylül 2012 Pazar

Kırışıklıklarla savaşmak için Dr. Perricone'dan beslenme önerileri




Dünyaca ünlü anti-aging uzmanı Dr. Nicolas Perricone'dan kırışıklarla savaşmak için örnek mönüler

Anti-aging hakkında bilgi dağarcğını derileştirmek isteyen herkes gibi benim de yolum Amerikalı ünlü anti-aging uzmanı Dr. Nicolas Perricon'un kitaplarıyla kesişti :)
Sağlıklı beslenme ve anti-aging üzerine Gençlik Sırları, Kırışılık Kürü, Zayıflama Diyeti gibi çok satan kitapları olan doktorumuzun Perricone'un Reçetesi isimli kitabını okuyorum şu sıralar..

Kitap, genç ve sağlık bir cilde sahip olmak için önce beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmemizin zorunluluğunu temel alarak  örnek mönülerle destekli kürleri anlatıyor.

Siz de sağlık beslenme ile kırışıklarınızdan kurtulmak için aşağıdaki örnek mönülere göz atabilirsiniz ;)

Kahvaltı

* Yumurta beyazı ve taze sebzeli omlet (Seçtiğiniz sebzeleri karıştırın ve zeytinyağında pişirin) ya da ızgara somon
* Yanında portakal, kavun dilimleri ile bitki çayı
* Taze elma ve kimyon ile birlikte yavaş pişmiş (hazır değil) yulaf ezmesi (Tazeliğini ve tadını kaybetmemesi için favori meyvelerinizi, pişme süresinin son birkaç dakikasında karıştı rın)
* Bitki çayı
* Izgara somon
* Zeytinyağı ve sirke serpilmiş domates ve kırmızı (ya da diğer tatlı) soğan salatası
* Küçük bir kase çay üzümü, çilek, ahududu gibi karışık küçük taneli meyve
* Bitki çayı
* Vanilyalı az yoğurt ile dilimlenmiş taze meyve (Birini seçin ya da küçük taneli meyveler, erik, şeftali ya da armudu karıştırın)
* Yakut kırmızısı üzüm ile başlayın.

Öğle yemeği

* Dilimlenmiş domates, ince dilimlenmiş soğan ve siyah zeytin ile birlikte, taze ızgara ton balığı. Salatayı zeytinyağı, kırmızı üzüm sirkesi ve bir parça taze sarımsak ile soslayın. Yemeğin üstüne dilimlenmiş golden elması
* Taze mercimek ve sebze çorbası (Hafif ateşte, az yağlı tavuk suyunda, sarımsak, ince doğranmış havuç, soğan, domates, bir çorba kaşığı zeytinyağı eklenerek pişirilmiş. Tuz, biber, taze maydanoz ve damak zevkinize uygun diğer otları katabilirsiniz) Siyah firenk üzümü yağı ve limon suyu ile soslanmış yeşilliklerle servis yapın.
* Taze ıspanak salatası, ince dilimlenmiş tavuk ya da hindinin beyaz eti. Kırmızı biber, taze mantar ve taze soğan ekleyebilirsiniz. Salatanın üzerine ayıklanmış ayçiçeği çekirdeği serpin. Hardalla karıştırın.
* Portakal ya da taze şeftali dilimleri ile birlikte servis yapılmış marul üstünde az yağlı süzme peynir

Akşam yemeği

* Beyaz etli tavuk ve taze sarımsak, soya sosu ve brokoli, zeytinyağı ile soslanmış elma
* Rende havuç ile süslenmiş, zeytinyağı ve sirke karıştırılmış dilimlenmiş salatalık ve su teresi salatası
* Hindi burger (ekmeksiz) Pişirmeden önce çekilmiş hindi ile az miktarda çok ince doğranmış soğan ve kırmızı biberi karıştırın.
* Izgara sakız kabağı, patlıcan ve soğan dilimleri ile servis yapın.
* Yemekten sonrası için taze çilek ve çay üzümünü karıştırın. Bu yemek, hem öğle hem de akşam için mükemmeldir.
* Taze sarımsak ve taze çekilmiş biber ile çeşnilendirilmiş ızgara ton balığı
* Buharda pişmiş, zeytinyağı ile karıştırılmış taze sebzeler (brokoli, karnabahar, kırmızı biber)
* Ardından taze böğürtlen ve ahududu
* Fırında pişmiş beyaz etli hindi
* Sarımsak ve zeytinyağı ile sotelenmiş kara lahana
* Tatlı olarak fırında pişmiş, ceviz ile doldurulmuş, tarçın serpilmiş elma
* Hafif ateşte pişmiş domates ve 1 çorba kaşığı zeytinyağı ile haşlanmış kuru fasulye (tuz eklemeden)
* Taze sarımsak ve zeytinyağı ile birlikte sotelenmiş yeşillik ve dilimlenmiş soğan
* Meyve olarak dilimlenmiş şeftali

Ara öğünler

* Hedefiniz günde 4-5 kez yemek olduğundan, sağlıklı yiyecekleri atıştırarak, küçük öğün ihtiyacınızı karşılayabilirsiniz.
* Yarım fincan taze, tuzsuz kabuklu kuru yemiş
* 1 elma, portakal ya da armut
* 6 adet siyah ve yeşil zeytin ile kereviz dalları
* Parmak şeklinde kesilerek sirke, soya sosu ve zeytinyağı ile karıştırılmış taze sebzeler
* Şişte, sarımsak ile birlikte ızgara karidesi (6 adet kadar), soya sosuna batırın.


15 Eylül 2012 Cumartesi

Lipivage Tekniği: Silkonsuz dolgunlaştırma



Silikon dünyada 50 yıldır kullanılıyor, dolayısıyla estetikte rüştünü ispatladı. Ancak bazı kadınlar estetiğe sıcak, silikona soğuk bakabiliyorlar. Vücudunda silikon istemeyenler için son yıllarda geliştirilen “Lipivage Tekniği” kullanılıyor. Bu teknikte hastanın yüzüne ya da vücudunun herhangi bir bölgesine yine kendisinden alınan yağ, deri altına enjekte edilerek kontur ve dolgunluk kazandırılıyor.Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Estetik, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Aydın Saray, bu yeni yöntem hakkında merak edilen soruları şöyle yanıtlıyor:

Lipivage nasıl uygulanıyor?


• Yöntem özel bir cihazla uygulanıyor.
• Cihazda hastadan liposuction sırasında yağ alınmasında kullanılan metal boru, basınca dayanıklı hortum da kullanılıyor.
• Bu ara parça sayesinde hastadan alınan yağ parçalanmadan ve cihazın haznesine geçmeden lipivage aletinin içinde birikiyor.
• Bu lipivage aleti iç içe geçen çok yüksek filtre yeteneğine sahip iki tane silindir sisteminden oluşuyor. Bu silindir sistemi hastadan yağ çekilmesinde kullanılan metal borunun ucuna bağlanıyor.
• Hastadan çekilen saf yağ, lipivage aletinin haznesinde birikiyor.
• Biriktikten sonra yağ emilimi durdurulup 15-20 saniye içinde fazla su ve diğer sıvılar boşaltılıyor.
• Daha sonra alınan yağ lipivage aletinden hastaya enjekte etmekte kullanılacak özel yağ enjektörlerine doğrudan aktarılabiliyor.
• Burada birkaç dakika bekledikten sonra dikey vaziyette alınan yağ dokusu, yağ enjektörleriyle hazır duruma getiriliyor.
• Hazırlandıktan sonra da enjeksiyonla, yüz veya herhangi bir bölgede birkaç mm’lik küçük deliklerden enjekte edilebiliyor.
• Yüze doğrudan yağ enjekte edilebilmesinde bir sakınca yok. Amerikan Plastik Cerrahi dergilerinde bu aleti kullanarak yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bu yöntemle alınan yağ (diğer yöntemlere göre alınıp hazırlanan yağlara göre) yüzde 10-15 oranında daha fazla miktarda canlı yağ hücresi içeriyor.

Kullanılan maddeler çok önemli!


Lipivage yönteminde ameliyat sırasında bir cihaz kullanıyoruz. Hastaların bazıları özellikle silikon gibi yabancı bir cisim istemediğinden dolayı alternatif arayışlarına giriyor. Bizim kullandığımız yöntemde, kişinin kendi vücudundan alınan yağ dokusu devreye giriyor. Özellikle alternatif arayışında olanların çok dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü güvenilir olmayan silikon ve yağları kullanmak son derece sakıncalı. Bu maddelerin ciltte kullanılması çok büyük felaketlerle sonuçlanıyor; memede yaygın apse ve iltihaba neden olabiliyor. Çünkü bu yağların içinde mekanik, metal yağlarına benzeyen bazı içerikler bulunuyor. İngiltere’de bu yüzden iki hastanın memesi alınmak zorunda kaldı.

Dolgun kadınlardaki yağlardan yararlanıyoruz!

Günümüzde komplikasyon olasılığı az olduğundan dolayı hastanın kendi dokusuyla meme büyütülmesi estetiği, son günlerde daha çok tercih ediliyor. Ancak burada hastadan yeterli miktarda yağın toplanması önemli bir faktör. Yaklaşık 200-250 ml yağ alınıp enjekte edilmesi gerekiyor. Bu yağları da daha çok karın, bacak, popo bölgesinden alıyoruz. Çok ince kadınlarda yağ bulamadığımızdan bu yöntemi kullanılması mümkün olamıyor.

Avantajı nedir?

Lipivage sayesinde hastaya daha fazla yağ enjekte ediliyor. Diğer yöntemlerle enjeksiyon yapıldığında, yüzde 15-30 oranındaki erime oranı azalıyor, yağ vücutta daha uzun süre kalıyor. Çünkü yağ enjeksiyonlarında en önemli sorun kalıcılığın fazla olmamasıydı. Lipivage yönteminin en büyük avantajı kalıcılığı. Aynı zamanda yağ enjeksiyonu gibi yüze dolgunluk kazandırmakta kişinin kendi dokusunu kullandığımız için avantajlı olan bir yöntemi çok daha cazip ve yüz güldürücü hale getirmiş oluyoruz.

Yüzün hangi bölgelerinde kullanılıyor?

• Ağız çevresi kıvrımlarında.
• Bağ dokusundaki azalma ve çökmelerde.
• Elmacık kemiklerinin üzrerindeki yağ çekilmelerinde.
• Yüzdeki yağ erimelerinde.
• Travma sonrası yüz ve vücutttaki bağ-yağ dokusu erime ve kayıplarında.
• Hastanın anamotik yapısından kaynaklanan bazı doğal çöküntü ve doğal boşlukları doldurmakta.

Yöntem aynı zamanda trafik kazaları veya diğer travmalar sonrasında vücutta meydana gelen çökmeler, yaralanmalar sonucu oluşan kontor bozukluklarında oldukça uzun süreli ve tatminkar bir şekilde doldurmayı sağlayarak normale dönmeyi sağlıyor. Bunun yanı sıra son zamanlarda moda olan ve dünyada henüz her merkezde yapılmayan, yağ enjeksiyonu ile meme büyütme ya da eksik olan meme dokusunu tamamlama için de kullanılıyor.

Yağ enjeksiyonu meme büyütmede gelecekte avantaj sağlayabilir mi?

Yağ hücrelerinin içinde yüzde altı oranında çok yönlü değişim gösterebilen kök hücreler var. Zaman içinde bu kök hücrelerden çok daha kalıcı meme konturları elde edilmeye çalışılıyor. Yağı destekleyerek, yağın büyümesini ve kalıcılığını sağlamak amaçlanıyor. Silikon şu anda meme büyütmede geçerli altın standart. Fakat bazı hastalar kişisel nedenler, dini nedenler veya korku nedeniyle bunu istemiyor, tercih etmiyor. Yöntemin geliştirilmesi meme büyütmede gelecekte iyi bir alternatif olmasını sağlayabilir.

Kendi kanınızla gençleşin: PRP Yöntemi



PRP nedir?

PRP, “Platelet Rich Plasma- platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma uygulaması” adı verilen tedavi yönteminin kısaltılmış ismidir. Bu uygulama bir kişiden alınan küçük miktardaki kanın özel bir tüpe konularak santrfüj işlemine tabi tutulduktan sonra bileşenlerine ayrıştırılması ve elde edilen az miktardaki “platelet yönünden zenginleştirilmiş plazma”nın (PRP), yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesini temel alır.

Uygulama hangi yollarla yapılmaktadır?

PRP uygulamalarının birçoğu RegenLab adıyla bilinen biyoteknoloji
firması tarafından üretilmiş uygulama kitleri aracılığıyla hekimler tarafından yapılmaktadır. Uygulamalarda PRP ile hazırlanan maskeler kullanılabildiği gibi mezoterapi ve volüm artırıcı tedavilerde de PRP kullanılabilmektedir.
En genel tanımla estetik tıpta PRP yüz, boyun, dekolte bölgesi, eller, bacak içleri, kollar gibi vücut bölümlerinde;
  1. Lazer / peeling gibi uygulamalardan hemen sonra, derinin hızla yapılanmasını sağlamak,
  2. Deride yılların ve UV ışınlarına maruz kalmanın sonuçlarını geriye döndürecek biçimde kırışıklıkların düzelmesini, çöküntülerin giderilmesini, esneklik ve parlaklığının yeniden kazandırılmasını sağlamak,
  3. İyileşmesi uzun süren yara, çatlak ve deri niteliğinin zarar gördüğü durumların kontrolünü sağlamak,
  4. Saç dökülmesinde tek başına kullanmak veya diğer tedavi seçeneklerinin etkisini güçlendirmek gibi amaçlarla ve yukarıda belirtilen alanlar dışında pek çok alanda başarıyla uygulanmaktadır.
PRP uygulamasında amaç nedir?
Plateletler – veya diğer adıyla trombositler—vücudumuzdaki hasarlı dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan “büyüme faktörlerini” yapısında barındıran kan bileşenleridir.

Dokularımızda herhangi bir hasar oluştuğunda kanımız plateletleri bu dokuya toplayarak bir onarım süreci başlatır, PRP uygulamasının amacı ise bu hedef dokuya kan dolaşımı ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda plateleti verebilmektir, böylece hasarlı dokunun onarımı da bu kadar hızla ve güçlü bir şekilde başlar ve daha çabuk sonuçlanır, çünkü PRP ile elde edilen plateletlerin yoğunluğu kandakinden 2 ila 4 kat fazladır.

Derinin gençleşmesi ile yara iyileşmesi arasındaki ilişki

Derimizin yaşlanması aynı yaralanma sürecinde olduğu gibi bazı fiziksel özelliklerini kaybetmesinden kaynaklanır. Bu nedenle derimizi gençleştirmeye yönelik uygulamalarda aslında vücudumuzun bir yarayı iyileştirirken yaptıklarını çeşitli yöntemlerle taklit ederiz. Örneğin lazer, peeling gibi yöntemlerle derimize limitleri belli, hafif bir hasar verir ve bu hasarı derimizi hızla iyileştirmek için tetikleyici bir güç olarak kullanırız, bu hasar sonrasında büyüme faktörleri salınır ve iyileşme süreci başlar. Dermokozmetik ürünler de benzer şekilde derimizi yeniden yapılandıran maddelerin veya sentetik olarak elde edilmiş büyüme faktörlerinin bir iyileşme süreci başlatmasını sağlarlar.

Derideki bir hasarı en etkili, en hızlı ve en doğal biçimde onarabilecek olan yapı, yine derinin ait olduğu bütünün bir parçasıdır, bu nedenle plazma uygulaması damarlarımızda dolaşan bu sihirli gücü harekete geçiren bir yöntem olarak gelişmiştir.

Hangi alanlarda uygulanmaktadır?

PRP uygulaması hücresel tedavinin uygulama alanlarından yalnızca biridir.

Yeni bir yöntem değildir; dental (diş) implantlarla başlayan uygulama alanları; Estetik tıp,
ortopedi, iyileşmeyen yara tedavisi gibi alanlarda hızla yayılmaktadır.

Yakın bir gelecekte kronik ağrı tedavisinde, tendon hasarlarında,
romatizmal yakınmalarda PRP kullanımına ait çok sayıda bilimsel çalışmanın yayınlanması beklenmektedir.


Regenkit-PRP'nin Uygulama Öncesi ve Sonrası
Tedavi öncesi ve 3 uygulama sonrası RegenLab PRP uygulamasının etkisi
 
RegenLab kitleri ile hazırlanan
PRP aracılığıyla Mezoterapi ve Dolgu uygulamasının etkileri
 

Hyaluronik asit Dolgusu nedir?


Çeşitli anti-aging kremlerin içeriklerinde sıklıkla karşılaştığımız Hyaluronik asit dolgu estetiklerinde de kullanılıyor. Dolgu nedir,nasıl yapılır,hyaluronik asit dolgusu hakkında merak ettikleriniz:

Dolgu nedir?

Dolgu; enjektör iğnesinden geçebilen yarı akışkan maddelerle kırışıklıkların açılması, yüz konturu, kayıp olan volümü yerine getirmek, göz altı torbaları kamuflajı, burun estetiği, kırışıklık tedavisi, elmacık kemiklerinin dolgunlaştırılması, dudak dolgunlaştırma, yüz ovali restorasyonu, çene ucu büyütme gibi pek çok amaçla kullanılabilir. Hyaluronik asit, kalsiyum hidroksiapatit, kollajen, poli L-laktik asit, polimetilmetakrilat içerikleri olan pek çok marka dolgu amaçlı kullanılmaktadır.

Hyaluronik asit nedir?

HA olarak da bilinen hyaluronik asit, dolgular arasında en sık kullanılan dolgu olup, fizyolojik kabul edilir. ‹nsan bedeninde doğal olarak bulunan hyaluronik asit; cildimizin su tutmasını sağlar, hücreler arası ara madde olarak görev yapıp cildi gerer.

Uygulamada kullanılan HA ile derimizdeki HA aynı mıdır?

Kişinin ihtiyacına göre farklı dolgu maddeleri farklı yerlere uygulanır. Genellikle lokal anestezik kremle uyuşturma, soğukla uyuşturma ya da lokal anesteziklerle uyuşturma yöntemlerinden birisi kullanılarak uygulama yapılır.
Dolguların çoğu vücut tarafından parçalanıp yok edilir. Bir kısmı kaybolurken vücudun onarım mekanizmalarını harekete geçirir ve daha uzun etkilere neden olur. Bir bölümü ise kalıcı olup herhangi bir şekilde yok edilemez.

HA nasıl uygulanır?

Hassas bölgeler uyuştucu iğneler yapılarak, diğer bölgeler ise uyuşturucu kremler ile uyuşturulduktan sonra steril koşullarda işlem gerçekleştirilir.

HA nereye uygulanır?

HA kırışıklıklar altına gelecek şekilde derinin farklı katmanları içine uygulanır. HA’nın farklı çapta olan granüllere sahip türleri vardır. Granül çapı artıkça dayanıklılık artar, fakat uygulama daha derine yapılır.

HA yan etkileri nelerdir?

Doğru teknikle son derece güvenli bir yöntemdir. Bazı HA ürünlerinin birkaç günlük su tutup şişme özelliği olsa da geçicidir. Dolgunun fazla gelmesi durumunda dolguyu eritmek ya da iğneyle dışarıya almak HA için mümkündür. HA’ya karşı alerji gelişimi ise son derece nadirdir.

HA etki süresi nedir?

HA etki süresi kişiye ve bölgeye göre değişiklik gösterir. Ortalama 6-8 ay olarak kabul edilir. Daha uzun süre kalıcılığı sağlayan ürünler mevcuttur. Örneğin; meme için uygulanan HA’nın 2-3 yıla kadar etki süresi bulunur.